13 Aralık 2008 Cumartesi

Hafta sonu spor

BUGÜN
13:00...........Diyarbakırspor - Manisaspor (D Spor)
14:45...........Middlesborough - Arsenal (Spormax)
15:00...........F.Bahçe Ülker-Antalya BŞB (Basketbol) (SKY Türk)
15:00...........Bursaspor - Trabzonspor (Lig Tv)
16:30...........Stuttgart - Bayern Munich (24)
17:00...........Efes Pilsen-Türk Telekom (Basketbol) (Spormax)
19:00...........Beşiktaş - MKE Ankaragücü (Lig Tv)
19:30...........Tottenham - Manchester United (Spormax)
20:00...........Le Mans - Bordeaux (Kanal A)
21:00...........Valencia - Espanyol (Ntv Spor)
22:00...........Rennes - Nantes (Kanal A)
23:00...........Barcelona - Real Madrid (Ntv)

YARIN

13:00...........Kasımpaşa - Gaziantep Bşb (D Spor)
13:30...........Casa Ted-P.Karşıyaka (Basketbol) (Spormax)
16:00...........Inter - Chievo (Ntv Spor)
18:00...........Hoffenheim - Schalke 04 (24)
18.00...........Nice - Lille (Kanal A)
18:00...........Chelsea - West Ham United (Spormax)
19:00...........Fenerbahçe - Antalyaspor (Lig Tv)
21:30...........Juventus - Milan (Ntv Spor)
22:00...........O. Lyon - Marseille (Kanal A)

12 Aralık 2008 Cuma

Barca'nın yükü ağır

Bizim iddaa'nın 1.40 oran verdiği Barcelona, Real'in sponsoru olan Bwin'de bile 1.60 oranıyla mutlak favori. Futboldan biraz anlayan bir insan da maçın en az 2-3 farkla bitmesini bekler zaten ama oluşturulan bu hava kesin olarak Real'in avantajına oldu. Eğer Guardiola bu favori olma durumunu tolore edebilir ve futbolcularının rehavete kapılmamasını sağlarsa, büyük hoca olma yolunda önemli bir dönemeci geçmiş olacak.

Real tarafında ise ezelî rakibi ve her açıdan (kupa sayısı, gelirler, taraftarlar vs.) önde olduğu bir takıma karşı bu denli ezik durumda bulunmanın ekstra bir motivasyonu olacak. Bu onların lehine işleyip bir kaplana da çevirebilir, aleyhlerine olup kediye de döndürebilir. Ben Real'in kontrollü bir defans futbolu oynayacağını düşünüyorum. Barca, Getafe'den bile kaza golleri yiyebilecek kadar defansı boşverebiliyor. Bireysel bir hata sonucu Real bir gol bulursa işler çığrından çıkabilir. Derbi olduğu için ben bu olasılığı Getafe maçından bile daha düşük bir ihtimal olarak görüyorum. Bence de Barca en az 2 farklı kazanır.

10 Aralık 2008 Çarşamba

Bülent Uygun isimli mucize

Sivasspor'un teknik direktörü Uygun, hatırlanacağı gibi takımın genel menajeriydi iki sezon önce. Teknik direktörlüğe Lorant getirilmişti ve Sivas lige geldiği gibi yeniden düşecek izlenimi veriyordu. Sonra Lorant ile alınan (ve alınması da gayet doğal olan) rezil neticelerin ardından Alman hoca gönderildi. Ve Bülent hoca başka bir teknik direktörle anlaşmak yerine kendisi eşofmanları giyerek Sivas'ın hocası oldu. Zaten futbolculuk kariyerinin son dönemini bu takımda ve bu futbolcularla birlikte yaşamıştı. Hepsinin tanıdığı, sevip-saydığı, inandığı bir isimdi; ki bunlar bir teknik direktör için mutlaka olması gereken intibalar bildiğiniz gibi.

Sonrası mâlum, Sivas o yılı bir şekilde bitirdikten sonra ikinci sezonunda şampiyonluğa oynadı. İçinde bulunduğumuz üçüncü sezonunda ise yine şampiyonluğun en büyük adaylarından biri. Bir kere, sorgusuz-sualsiz ben Bülent Uygun'un ligin en iyi teknik direktörü olduğunu düşünüyorum. Bunun nedeni de bir teknik direktörde olması gereken hususiyetlerin en fazlasına onun sahip olması.

Daha önce Anadolu takımlarından şampiyonluğa oynayan birkaç tanesi çıktı, hepimiz hatırlıyoruz. En son Ersun Yanal'ın G.Birliği isimli makinası yarışı son haftalara kadar kovalamaya çalışmış ama erken bir şekilde kopmuştu. Yine Yanal'ın Manisa'sı daha 15. haftadan havlu atmıştı lige. En fazla yaklaşan ise 2001 yılında G.Antep oldu ama onlar da Fener'e Kadıköy'de 4-3 kaybederek şansını yitirdi. Bu takımların ortak özelliği ise bu çıkışı devam ettirememesi. Yani şartlar bir şekilde bir araya geliyor, bir hava yakalanıyor, takımın da iyi olduğu açıkça görülüyor ama bir kez üzerlerinde baskıyı hissedince balon gibi sönüyorlar. Sivas'ın onlardan farkı ise sönmemesi. Geçen yılı G.Antep'inki kadar trajik bir şekilde 2. ve 3. ile aynı puanda olup üçlü averajla dördüncü bitiren; şampiyonluktaki 3 rakibine birden (hem de son haftalarda) kendi sahasında kaybeden Sivasspor, aslında travma olabilecek bu hayal kırıklıklarını müthiş bir olgunlukla atlatmayı başardı. Bunu bu sezonki istikrarlarından görüyoruz ve ne kadar olgun bir takım olduklarına hayret ediyoruz. Şahsen ben ediyorum.

Sivas'ın geçen seneki başarısından sonra Uygun şehrin zenginlerinden adeta yalvarırcasına destek istedi ama hiçbir şey bulamadı, hatırlanacağı gibi. O da kendi yağıyla kavrulmaya devam etti. İddaa'dan ve yayıncı kuruluştan gelen hatrı sayılır parayı inanılmaz akıllı transferlerde kullanarak geçen yılki dezavantajlarını yamamaya çalıştı. Bilica gibi 4 yıl İtalya liginin toprağını solumuş ve bence bu ülkenin en iyi stoperlerinden birini (Meira ve Edu'dan kesin iyi, Lugano ile kapışır) 250 bin Euro bedelle alarak bir transfer mucizesine imza attı. Bursa'dan Tum'u bedava alarak ne kadar akıllı olduğunu kanıtladı. Yine sol kanat için de Kasımpaşa takımından tecrübeli Faruk'u transfer etti. Bunların üzerine geçen yıl sakatlık yüzünden 6'şar ay kullanamadığı 4-5 isim de eklenince bir anda derinliği ve kalitesi yüksek şahane bir kadro çıktı ortaya. Şimdi bunun ekmeğini yiyorlar.

Sezon ortasında Fener'in Mehmet ve Musa'yı alacağı söyleniyor. Bülent Uygun'un bu konudaki cevabı gerçekten de inanılmaz: "Ben dâhil vazgeçilemeyecek kimse yok bu takımda. Şu anda elimde izlediğimiz 100 tane oyuncunun ismi var. Mehmet tipinde 2-3 tane forvet var içlerinde, onlardan bir tanesini alırız." Bu kadar özgüveni yüksek bir adam olur mu? Hepimizin bildiği gibi, Bülent Uygun'un saklamadığı bir hayat görüşü var. Belli konulardaki düşüncelerini, yapısını 15 senedir görüyoruz, biliyoruz. Ve mesela benimle alâkası bile olmayan bir insan, hayatta hiçbir konuda ortada buluşamayacağım birisi. Ama bu ona saygı duymamızı engellemiyor, engellememeli. Bu kadar şeyi başarmış biri olarak hâlâ Terim'in onda biri kadar bir ego emaresi göstermiyor ya, sırf bunun için bile ne kadar saygı duyulsa az kendisine.

Bir teknik direktörün sahip olması gereken özelliklerden en fazlasına o sahip demiştim. Bir kere bunlardan en önemlisi, daha önce de yazılarımda müteattit defalar söylediğim gibi sezonun başında "takımı oluşturmak" dediğimiz hadise. Bence teknik direktörün başarısının %50'si buna bağlı. Bülent Uygun bu konuda 20 yıldır gördüğüm en mükemmel hoca. Hatta Terim'in ikinci gelişinde 40-50 M Euro harcadığı (G.Saray hâlâ o dönemin harcamaları yüzünden belini doğrultamıyor) dönemi hatırlayınca Terim'den on gömlek üstün olduğunu bile söyleyebilirim.

Bence ikinci önemli husus oluşturulan o topluluk için en doğru oyun sistemi ve oyun anlayışını bulup takıma monte etmek, ki Uygun bu konuda da kusursuz bir teknik adam. Avrupa'da herkesin tek forvet oynadığı, çift ön liberodan vazgeçemediği bir ortamda 4-3-1-2 gibi bir sistemle ve devamlı hücumu düşünerek ligde bizim devlerimize kafa tutuyor. Ha, bu konuda bir de eksiği var. Mesela sistem ve oyun genel anlamda ne kadar akıllıca olursa olsun, "Braga'ya da böyle oynarım arkadaş" dememek lâzım. Oluşturduğun sistem en doğrusu da olsa, koşullara ve rakiplere göre onda esneyebilmek lâzım. Gerekirse 5 orta saha, tek forvet vs. gibi değişiklikleri yapabilmek lâzım. Uygun'un eksikleri de bence bunlar. Ama bu yıl Intertoto'da dersini almıştır. Seneye bu konuda da bir aşama kaydedeceğini düşünüyorum, umuyorum.

Bir diğer özelliği de futbolcuları üzerindeki "dozunda bir sevgi + dozunda bir saygı" diye özetleyebileceğimiz intibası. Bu ayrıca o oyuncuları motive edebilmesini, onları bir şeylere inandırabilmesini de sağlıyor. Uygun bu konularda da neredeyse kusursuz bir teknik direktör.

Neticede eğer geldiği noktayı, oraya nasıl geldiğini, bundan sonrasının ne olacağını vs. bu kadar akıllı bir şekilde analiz etmeye devam ederse yolunun kısa sürede Fenerbahçe'ye bile düşebileceğini düşünüyorum. Yarattığı muhteşem takımı da zevkle izlemeye ve desteklemeye devam ediyorum. İnşallah bu yıl şampiyon olurlar. Şu kalitesiz, büyüklerin kısır çekişmelerinden artık usandığımız tadı kaçmış ligimizde onlardan daha fazla hak eden başka bir takım yok çünkü...

9 Aralık 2008 Salı

Schuster gitti, Ramos geldi

İki gün önceki postta belirttiğim üzere, Real Madrid tıpkı bizdeki uygulamalara benzer biçimde bir derbi maçı öncesi "kan değişikliğine" giderek teknik direktörünü gönderdi. Takımın yeni hocası ise Tottenham'dan 1-2 ay evvel kovulan Juande Ramos. Ramos, Sevilla ile birkaç rüya sezon geçirdikten sonra inanılmaz bir ücretle İngiltere'nin yolunu tutmuş ve fakat onlarca milyon harcamasına, bir dediği iki edilmemesine rağmen çok başarısız olarak gönderilmişti. Şimdi Real'de başarılı olur mu, bunu göreceğiz. Ben her iki taraf açısından da uzun vadede çok hayırlı bir izdivaç olacağını sanmıyorum. Ama önümüzdeki birkaç hafta futbolcular yeni bir heyecan ile aşırı hırslı ve istekli olacaktır. Bu Barca'ya direnmek için yetmez tabii, orası ayrı...

8 Aralık 2008 Pazartesi

Hérita Nkolongo Ilunga

Bu vatandaş Toulouse takımından West Ham'a bu sezon başında kiralandı. İşin defans yönünde iyi olan ama orta çizgiyi neredeyse hiç geçmeyen kazma bir sol bek. Geçtiğimiz hafta Liverpool, bu akşam da Tottenham karşısında kendisini seyrettim. Hani şu Hertha maçında G.Saray lehine çalınan penaltı var ya, o tip pozisyonlar konusunda uzman ve aynı zamanda "okunmuş" bir arkadaş Ilunga. Zira Liverpool maçında 3 (1 değil, 2 değil, tam 3!) pozisyonda yapılan ortaları ellerini açarak engellemiş ve hakemler hiçbirisinde penaltı çalmamıştı. Bu gece ise Tottenham sağ beki Corluka'nın ortasında yine ellerini yukarı kaldırarak set yaptı ve top eline çarptı. Pozisyon hakemin ve yardımcının açık görüşünde olmasına rağmen yine penaltı verilmedi. İngiltere'de bu kadar bariz hataların yapılması insanı hayrete düşürüyor.

Ligde 14. haftanın görünümü

Lider Trabzon, yenik duruma düştüğü maçta inanılmaz derecede istekli, coşkulu ve agresif bir futbol sergileyerek galip gelmesini bildi. Taraftarın maça olan etkisini de görünce, stadyumun bu hâlinin de onlar için büyük bir avantaja dönüştüğünü söylememiz gerekir. İşler bugün iyi gidiyor ve görüntü her açıdan güzel. Ama yarın o sahada alınacak 2 mağlubiyetten sonra neler olur, bunu bekleyip görelim. Tabii bu gidişle tek mağlubiyet bile almayacaklar orada, o ayrı konu.

Futbol açısından şahsen beklediğim bir oyun oldu. Kocaeli açık oynayacağı için Trabzon'un rahat olmasını, pozisyon bulmasını bekliyordum ama konuk takımın ilk golü atacağını düşünmemiştim. Yine de Trabzon kendisi için en rahat geçmesi gereken bu tür bir maçta bile (biraz da şans eseri olan bir golle) yenik duruma düştüğü için zorlanarak kazandı. Bulunan bol sayıdaki pozisyon rakibin oyun anlayışı nedeniyledir. Yoksa iyi kapanan bir takım bu kadar fırsat vermez onlara. Ama öte yandan, böyle diye diye ilk yarıyı da bitiriyoruz ve Trabzon hâlâ zirvede. Yanal'ı ve futbolcuları tebrik etmek herkesin boynunun borcu diyebiliriz. Devre arası transferlerini merakla bekliyorum.

Sivasspor bu seneki inanılmaz formunu bu kez bir deplasman maçına da taşımayı başardı ve İ.Belediye'den 3 puanı almayı bildi. 4 maçtır gol bile yemediklerini düşününce insanın bu takıma hayran olmaması gerçekten de imkânsız. Bu yıl ciddi ve büyük bir şampiyonluk adayı olan Sivas'ta, bir futbol takımının sahip olduğu tüm unsurların (yönetim, taraftar, hoca, takım gibi) inanılmaz bir dayanışma ve bütünleşme içinde olduğunu görüyoruz. İnşallah bu formlarını sezon sonuna kadar sürdürürler, ki şahsen ben bundan eminim.

G.Saray tatsız bir (diğer) Ankara akşamında Lincoln'ün 5 dakikalık resitaliyle kazanmayı başardı. Topal'ın ve Barış'ın takıma dönmesi onları oldukça olumlu etkiledi. Ama Cuma akşamı oynanacak olan G.Birliği maçı zor geçebilir.

F.Bahçe ise bu sene tipik bir hâle gelen zevksiz deplasmanlarından birini daha oynadı. Emre'nin ballı golüyle de 3 puanı aldı. Şimdi en önemli şey Kiev'i yenip Avrupa arenasında kalabilmek. Ben hiç ümitli değilim.

Ankaraspor kendisine uygun bir ortam bulduğu İnönü'de şiir gibi bir futbol oynayarak 3 puanı alıp gitti. Yine de kendi ayarlarındaki takımlara karşı ne yapacakları daha önemli bana göre. Aynı Trabzon gibi onlar da hücumda yetersiz ama onların farkı yaratıcı oyuncularının Trabzon'a nazaran daha fazla olması. Ama burada da sorun Yanal'ın takımındaki o şevk ve istek yerine rölanti ve ruhsuz bir futbol oynanması. Kocaman'ın bütün takımları böyledir gerçi ve hiçbirisinin de bugüne kadar bir kupa ya da final kazandığını görmedik. Hep iyi başlayıp kötü bitti Kocaman'ın maceraları. Bu sefer de öyle olacak bence.

Kayseri'nin sezon başından beri yazdığım hücum kifayetsizliği devam ediyor ve yenilmemelerine rağmen 2 puanları kaybederek aşağı doğru gidiyorlar. Bence teknik, yaratıcı ve klası yüksek en az 1 forvete ihtiyaçları var. Şu an zaten oynamayan Aghahowa'nın yerine de mutlaka ama mutlaka Cangele'nin tercih edilmesi gerekiyor. Alınan forvet Cangele ile oynatılırsa ataklardaki problemler çözülebilir. Sonuçta takımın orta sahası çok iyi oyunculardan kurulu.

Bu nasıl demeç?

Real Madrid'in Alman hocası Schuster "Barca'yı Nou Camp'ta yenmemiz imkânsız" diye bir açıklama yapmış dünkü Sevilla maçından sonra. Böyle bir demeci Fener-G.Saray derbisinden önce iki takımın teknik direktörlerinden biri yapsa neler olur, düşünmek bile istemiyor insan. Bence Schuster fındık kadar beyniyle Barcelona camiasının ve futbolcuların rehavete kapılmasını umuyor. Eğer işe yarar ve tuzağa düşerlerse kazanan kendisi olur. Yok eğer işe yaramaz da bizim umduğumuz gibi Barca onları 3-4'lük yaparsa yine Schuster kazanır, haklı çıkmış olur. Böyle bir şark kurnazlığı olur mu? Hem "ihityacımız olan tek şey biraz şans" diyeceksin, hem de Barca'yı yenmemin imkânsız olduğunu... Gülerler adama. Ha, diyelim ki bu sözlerinde samimi; o zaman da o koltukta 1 dakika daha oturması Real adına utançtır. Bence gelecek haftaki hezimet bu Almanın sonu olacak.

Vah Real Madrid

Real Madrid'in bu sezonki çöküşünün son noktası oldu Sevilla maçı. Aslında yanlış, son nokta gelecek haftaki Nou Camp deplasmanı olacak. Bizde olsa, böyle büyük maçların öncesindeki dibe vurma ânı, hoca değiştirmek için en uygun zaman telakki edilir. O kan değişimi ile futbolcular da kendini kurtarmak için can havliyle saldırır ve sunî bir çıkış sağlanır. Bunun devamının olumlu şekilde geldiği de hiçbir örnekte görülmemiştir. İspanyollar da heyecan, ortak tepkiler vs. açısından bize benzeyen bir millet olduğu için bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini göreceğiz. Ama şimdi, şampiyon olmuş bir Capello'yu gönderen başkana hesap sorulma zamanıdır.

Sevilla ise, gündüz bir arkadaşımla "kaybettiğini" konuştuğumuz o "büyük takım" havasını bir nebze olsun tekrar kazandı bu maçla birlikte. Takımın kadrosuna baktığımızda gerçekten de çok dengeli ve homojen bir oluşum görüyoruz. Kenarda oturanlar ve sakatlar arasında da büyüleyici futbolcular var. Bu sezon Valencia, Real, At. Madrid, Villareal, Sevilla beşlisinden hangi üçü Ş.Ligi'ne gidecek, bu mücadeleye tanıklık etmek olağanüstü zevkli olacak. Özellikle bu takımların birbirleriyle yaptığı maçları hiçbir futbolsever kaçırmamalı.

Real Madrid (4-4-2): Casillas 8 - Salgado 6, Ramos 7, Cannavaro 6, Marcelo 6 (89' Vieira?) - Van Der Vaart 6 (Drenthe 5), Gago 7, Guti 6, Robben 7 - Higuain 8, Raul 8

Sevilla (4-4-1-1): Palop 9 - Konko 7, Squillaci 7, Escude 7, Navarro 6 - Navas 8, Duscher 7, Romaric 8, Adriano 7 - Renato 7 - Kanoute 9

Goller: Raul 18', Higuain 68', Gago 69' - Adriano 3', Romaric 22', Kanoute 38', Renato 85'

Şut: 25 - 16
İsabetli şut: 13 - 8
Topa hakimiyet: %53 - %47
Kurtarış: 2 - 5
Korner: 9 - 1
İsabetli pas: 338 - 289

7 Aralık 2008 Pazar

Sivas büyülüyor

Sivas sezon başından beri şampiyonluktaki ciddi adayım, biliyorsunuz. Hele bugün yaptığı gibi, İBB benzeri rakiplerini de deplasmanda yenerse, bu sezon büyüklere de kolay kaybetmediği için hedefe ulaşma yolunda çok büyük avantajları var. Geçen sezonki başarılı, oturmuş ama fazlasıyla dar olan kadroya bu sene yapılan takviyeler çok olumluydu. Şu anda takımın pek çok mevkiinde aynı ayarda ikişer oyuncu var neredeyse.

Bugünkü maçı seyredemedik çünkü yayınlanmadı ama kazanılan puanlar ve ligdeki konum için yorum yapabiliriz. Gelecek hafta Hacettepe'yi (hem de farklı) yeneceklerinden eminim ama ondan sonraki hafta kapanış maçında G.birliği deplasmanı çok önemli. Eğer onu da kazanırlarsa ligi zirvede bitirebilirler. Sonra Ocak ayının sonunda G.Saray ile evinde sezonun en önemli maçlarından birine çıkacaklar. Bülent Uygun geçen yıldan beri oturttuğu 4-3-1-2 sistemi ile oyunun her iki yönünü de oynayabilen homojen bir takım yarattı. Bilica, Sylla gibi olağanüstü transferler yaptı ve bütün bu çalışmasından dolayı ne kadar övülse azdır. Şimdiden yılın hocası olmayı çoktan garantiledi bence.

Liverpool'dan kritik galibiyet

Blackburn gibi tatsız durumda ve çıkış arayan bir takıma karşı fazla pozisyon bulamasa da 90 dakika boyunca oyunu kontrol eden Liverpool, 2 patlayıcı forvetinin yokluğuna rağmen 3-1 gibi şahane bir skorla evine döndü. Tek forvet oynayan Kuyt ve görev adamı Benayoun'un iyi oyunları, sonuç için önemli etkendi. Hep söylüyorum, taraftarı olduğum bu takımın 20 yıl sonra bize o güzel günü gösterebilmesi için bu tip maçları kayıpsız geçmesi şart. Geçen haftaki West Ham maçının hayal kırıklığını bir nebze olsun atabildik şimdi. Böyle devam...

Blacburn (4-4-2): Robinson - Ooijer, Samba, Nelsen, Warnock - Emerton, Andrews, Tugay (85' Vogel), Pedersen (82' McCarthy) - Santa Cruz, Derbyshire (90' Treacy)

Liverpool (4-2-3-1): Reina - Arbeloa, Carragher, Hyypia, Insua - Mascherano (83' Lucas), Alonso - Benayoun (87' Riera), Gerrard, Babel (64' El Zhar) - Kuyt

Goller: Santa Cruz 86' - Alonso 69', Benayoun 79', Gerrard 90'

Şut: 7 - 9
İsabetli şut: 2 -6
Topa hakimiyet: %38 - %62
Kurtarış: 1 - 0
Korner: 5 - 6
İsabetli pas: 247 - 491

Barcelona rüya gibi

Valencia gibi son derece güçlü bir takımı, hem de Eto'o ve Iniesta gibi 2 majör eksiğine rağmen resmen sürklase etti Barca. Sinsi bir dar alan futbolu oynayan rakibini adeta sahadan sildi, 4 gol attı ve sanki antrenmandaymışcasına rahat bir oyun oynadı. Henry, Eto'o'nun yokluğuna rağmen yine de mutsuz olduğu sol açık mevkiinde oynadı ama attığı 3 golle moral buldu. Messi ve Hleb beklentilerin altındaydı. Öyle ya da böyle bu sene şampiyon Barca olacak bence. Hatta Ş.Ligi'nde de en büyük favori olma konumunu muhafaza ediyor. Futbolu sevdiğini söyleyen her insan evladı bu takımın maçlarını seyretmeli.

Barcelona (4-3-3): Valdes 7 - Daniel Alves 8, Marquez 8, Puyol 8, Abidal 8 - Xavi 8 (84' Keita 6), Toure 8, Gudjohnsen 8 - Messi 7 (81' Pedro 6), Hleb 7 (73' Bojan 7), Henry 10

Valencia (4-1-4-1): Renan 5 - Miguel 6, Albiol 6, Maduro 6, Del Horno 5 - Albelda 6 - Joaquin 5 (80' Pablo 6), Fernandes 6, Baraja 6 (70' Michel 6), Mata 5 (80' Vicente 6) - Villa 6

Goller: Henry 20', 28', 79', Daniel Alves 46'

Şut: 17 - 5
İsabetli şut: 7 -2
Topa hakimiyet: %56 - %44
Kurtarış: 1 - 2
Korner: 3 - 3
İsabetli pas: 444 - 336

Inter domine ediyor

Lazio gibi zor bir deplasmanı inanılmaz bir rahatlıkla 3-0 geçti Inter. Mourinho'nun takım üzerindeki hâkimiyeti her geçen gün artıyor. Bu maçta kaleyi bulan sadece 3 topun üçünün de gol olması onların da bir "Mourinho takımı" olmaya doğru hızla yol aldığını kanıtlıyor. Sezon başında ligin mutlak favorisinin onlar olduğunu belirtmiştim ama bu derece bir dominasyon beklemiyordum doğrusu. Üstelik tahminlerden fazla puan kaybı yaptıkları bile söylenebilir. Yine de Mourinho şampiyon olsa bile bu ülkeyi sevemeyecek gibi görünüyor.

Lazio (4-3-1-2): Carizzo - De Silvestri, Diakite, Rozehnal, Kolarov - Dabo (46' Brocchi), Ledesma, Foggia (77' Meghni) - Mauri - Pandev (31' Rocchi), Zarate

Inter (4-3-1-2): Cesar - Maicon, Cordoba, Samuel, Maxwell - Zanetti, Cambiasso, Muntari (78' Figo) - Stankovic (86' Mancini) - Cruz (28' Crespo), Ibrahimovic

Goller: Samuel 2', Diakite (kk) 45', Ibrahimovic 55'

Şut: 22 - 14
İsabetli şut: 5 -3
Topa hakimiyet: %47 - %53
Kurtarış: 0 - 1
Korner: 7 - 5
İsabetli pas: 313 - 356

Man Utd son dakikada

United 90'da Sırp stoperi Vidic'in attığı golle kazandı Sunderland maçını ama istatistiklere bakınca rakibini ezim ezim ezdiği görülüyor. Zaten Barca ile beraber dünyanın en iyi takımı bence. Ne kadar tiksinsem de laf söyleyemiyorum.

Man Utd (4-2-4): Van Der Sar - Rafael, Ferdinand, Vidic, Evra - Fletcher (68' Anderson), Carrick - Park (58' Tevez), Rooney, Berbatov, Ronaldo (68' Giggs)

Sunderland (4-4-2): Fulop - Bardsley, Ferdinand, Collins, Chimbonda - Malbranque, Yorke (60' Tainio), Whitehead (76' Edwards), Reid - Cisse (69' Jones), Diouf

Gol: Vidic 90'

Şut: 31 - 3
İsabetli şut: 8 -0
Topa hakimiyet: %72 - %28
Kurtarış: 0 - 4
Korner: 10 - 1
İsabetli pas: 592 - 159