28 Mart 2009 Cumartesi

En iyi 5 David Lynch filmi


Amerikan sinemasının, yaşayan en büyük birkaç yönetmeninden biri olan bu avangart ustanın başyapıtı Blue Velvet, zaten sinema tarihinin en iyi 25 filmi arasına rahatlıkla girebilir. Mulholland Drive ise ilk 50 arasına... Eraserhead, bir kez seyredenin bir daha asla unutmadığı, deneysel sinemanın en iyi birkaç örneğinden biri. Elephant Man ise, normal bir yönetmenin elinde ağdalı bir melodrama dönüşebilecek hikâyesine rağmen Lynch'in ellerinde inanılmaz duyarlı ve incelikli bir başyapıta dönüşmüş şahane bir film. Bu dördü dışında 5 yıldızlık filmi (kanımca) olmayan ustanın diğer işleri arasında bence en iyisi (Lost Highway'in, bütün "olayını" kendisine saklayan o fazla gizemli yapısı nedeniyle düşen puanını göz önünde bulundurursak) The Straight Story...

Not: Yukarıdaki satırları yazalı 5 yıl olmuş ve benim şimdiki düşüncem şu: "Mulholland Drive" sinema tarihinin en iyi 10 filmi arasında. Belki de bundan yirmi yıl sonra ilk-3'e alacağım. Bu yüzden aşağıdaki listeyi 09.01.2015'te güncelledim.

1. Mulolland Dr. (10)
2001

2. Blue Velvet (10)
1986

3. Eraserhead (10)
1977

4. Elephant Man (9)
1980

5. The Straight Story (8)
1999

Diğer: Lost Highway (7), Wild at Heart (7), Inland Empire (6), Twin Peaks: Fire Walk With Me (6), Dune (6)

İki ucu keskin bıçak

Fatih Terim bu geceki İspanya deplasmanına öyle (olumlu anlamda) riskli bir kadro ile çıkıyor ki, bu maçta 3'ten aşağı gol olması imkânsız gibi bir şey. Maçtan önceki değerlendirmelerde Türkiye defansının hâline bakınca bu 3 golün tamamını İspanya'nın atması da büyük bir olasılık gibi görünüyor. Bence dünyanın en iyi 2 orta saha oyuncusu olan Iniesta ve Xavi'nin oynamaması çok büyük bir avantaj gibi görünse de, neticede İspanya İspanya'dır, orası tamam. Ama öte yandan, Terim'in kadrosu belki de son yıllarda sahaya sürdüğü en mantıklı takım gibi göründü bana. Çünkü bu savunma ile geride beklesen, alan daraltmaya ve gömülmeye çalışsan ne olacak? İllâ ki içerinden bir tanesi kişisel bir hata yapıp bir çuval inciri berbat edecektir zaten. Dolayısıyla Türkiye'nin çok iyi bildiği "oyunu ileride tutma" gibi bir amaca hizmet eden böylesi bir 11 son derece akıllıca. İleride pres yapıp onların hazırlık paslarıyla çıkmalarını engelleyecek, oyunu orta sahada kilitlemeye çalışacak gibi görünüyor bu durumda millî takım. Ayrıca ileride Semih gibi hem top saklayıp hem de yüksek topları indirebilen bir forvet ile onun arkasında Nihat, Arda ve Tuncay gibi aralara koşu yapabilecek şahane oyunculara sahip. Tabii tüm bunların tahta üzerinde kalması da mümkün. Yani Türkiye 6-1 falan yenilirse de kimse şaşırmasın bu saatten sonra ama mesela maçın başında 2 tane bile gol yese oyunu bırakmayıp saldıracak bir ekip bu. Hayırlısı diyorum.

26 Mart 2009 Perşembe

Avrupa liglerinde vaziyet #3: İtalya

İtalya'da hem ligin en iyi kadrosuna, hem de en iyi teknik direktöre sahip olan Inter herkesin beklediği gibi şampiyon olacak. Kaldı ki, sezon başında o meşhur 4-3-3 sistemi için transfer ettiği Quaresma ve Mancini'den hemen hemen hiç fayda görmedi Mourinho. Ama dünyanın en iyi 5 kalecisinden biri olan Cesar, en iyi sağ beki olan Maicon, en iyi santrforu olan Ibrahimovic, en iyi ön liberolarından biri olan Cambiasso; ayrıca Muntari, Stankovic, Cordoba, Zanetti gibi inanılmaz görev adamları ile müthiş bir takım kurdu Portekizli teknik adam. Avrupa'da daha ileri gidememeleri, erken ve şanssız bir şekilde United ile eşleşmeleri yüzünden. Gelecek sezon Mourinho'nun istediği 3-4 yıldız takviye ile Avrupa'da da bir şeyler yapabilirler.

Şu an ikinci durumda bulunan Juve ise kendisinden beklenenden bile daha iyi bir performans gösteriyor bence. Öyle ki, Inter yerine başka bir takımla yarışıyor olsalar, bu kadar istikrarlı bir sezonda şampiyon bile olabilirlerdi. Leggrotaglie, Molinaro, Marchisio gibi kimsenin onlara yakıştırmayacağı vasat görünümlü oyuncularla büyük iş başarıyor Ranieri. Ama elbette bu yetmez. Juve gibi bir markanın daha fazla yıldız oyuncusu olması ve daha güçlü bir kadro kurması lâzım. Yoksa gelecek yıl Mourinho'nun takviyelerle güçlendirdiği bir Inter karşısında hiç şansları olmayacaktır.

Üçüncü sıradaki Milan artık iyiden iyiye veteranlar takımı oldu. Maldini 41, Favalli 37, Seedorf 33, Kaladze 31, futbolu bırakma noktasına gelen Nesta 33, Jankulovski 32, Beckham 34, Gattuso 30, Abbiati 32, Zambrotta 32 yaşında vs. Aklıma şu anda gelen isimler bunlar. Gattuso, Pirlo ve Seedorf 1 sene daha gider ama defansa ve kaleye genç, kaliteli isimlerin alınması şart. Takımın artık iyice eskiyen ve world class seviyesinin altındaki isimlere yol vermesi ve silkelenmesi gerekiyor. Mesela ismi geçen John Terry ile Eto'o alınsa inanılmaz bir hava getirir. Ben Milan'da olsam Fener'den Lugano'yu da alırdım mesela. Bonservisi elinde olan da sürüyle oyuncu var Avrupa'da. Sonuçta Milan'ı takip eden herkes bu hususlarda hemfikir. Ama Ancelotti'yi göndermeleri bence büyük hata olur.

Genoa ise 29 hafta itibarı ile müthiş bir sezon geçiriyor; şu anda Fiorentina ve Roma'nın önünde 4. sıradalar. Mesela Motta gibi bir adamı bütün Avrupa uyurken 2 milyon avro verip almaları bile inanılmaz bir başarı bence. Milito gibi yıldız bir golcüye de sahipler. Yine de sezonu ilk 4 içinde bitirmeleri büyük bir sürpriz olur.

Roma sezon başında iddialı biçimde yaptığı önemli takviyelere rağmen küme düşme hattında uzunca süre gezindiği sezon başına göre gayet iyi durumda. Juve'ye son maçta evinde 4-1 mağlup olmak inanılmaz bir hezimet ama kadro kalitelerine bakınca, ihtiyaçlarını da düşününce Şampiyonlar Ligi biletine en yakın takım bence onlar. Fiorentina da Genoa ile 5. sıra için kapışır.

24 Mart 2009 Salı

Avrupa liglerinde vaziyet #2: İngiltere

Premier League seyretmesi en zevkli domestik turnuva olmayı sürdürüyor. ManUtd sezon başında benim de en büyük favorimdi bu ligde. Böyle olması da gayet doğal çünkü geçen sene hem ligi hem de Şampiyonlar Ligi'ni kazanan kadrosunu koruduğu gibi, Berbatov gibi de önemli bir takviye yapmıştı. Ayrıca dünyanın en iyi teknik direktörüne de onlar sahip. Tüm bu avantajlarını değerlendirerek uzun vadede geriden usul usul gelerek tam zamanında zirveye yerleştiler. Bu haftaki Fulham yenilgisi inanılmaz bir sürpriz ama bana göre hâlâ şampiyon olmaları % 90 ihtimal. Onlar tökezlemeye devam etse bile Liverpool bu avantajları değerlendirecek bir istikrara sahip değil.

Liverpool demişken, yıllardır şampiyonluğa bu seneki kadar yaklaşmadıklarını düşününce, geçen hafta Lucas'ın da dediği gibi Anfield'da kaybedilen saçma sapan puanlara hayıflanmamak mümkün değil. Eğer sezon başında belirttiğim ve dilediğim gibi, skandal denebilecek Keane transferi yerine neredeyse aynı paraya (Torres'i muhteşem bir şekilde "tamamlayan") David Villa alınsaydı, bence Liverpool şu anda açık ara liderdi kendi liginde. Şimdi Torres'in sadece yüzü dönük oynamayı bilen bir forvet olması yüzünden (ve tek forvet oynadığı için) kendi yarı sahasında iyi kapanan rakipleri açmakta çok zorlanıyor ve yarı yarıya da açamıyor Kırmızılar. Gelecek yıl yapılması gereken en önemli transfer bence David Villa.

Şampiyonlar Ligi'nde ise kendisine karşı "oynamaya çalışan" rakiplere karşı hep başarılı olan Liverpool ciddi favorilerden biri. Ben Chelsea'yi de, Barcelona'yı da geçip ManUtd ile final oynayacaklarına inanıyorum. Göreceğiz.

Chelsea, Hiddink'in gelişiyle birlikte önemli bir ilerleme sağladı futbolunda. Drogba ve Anelka'yı birlikte oynatan Hiddink, Essien'in de son derece formda bir şekilde sahalara geri dönmesi sayesinde üst üste galibiyetler aldı ama bu haftaki yenilgi çok kötü oldu. Hiddink de ligden ümidini kesmiş olmalı ki, en önemli amaçlarının Şampiyonlar Ligi'ni kazanmak olduğunu söyledi. Bunu yapabilecek güçleri var ama hem Liverpool, hem de Barça'nın ikisini birden elemeleri bence imkânsız.

Arsenal ise Arshavin transferi ile takımdaki kaliteyi ve deneyimi arttırarak ciddi bir ivme yakalamayı başardı. Aston Villa'nın da beklenmeyen düşüşü sayesinde kendileri için hayati önem taşıyan Şampiyonlar Ligi biletine çok çok yaklaştılar. Ama yılbaşında da yazmıştım, Arsenal 'in amacı bu mu olmalı? Koskoca kulübün ne hallere düştüğünü görünce Arsene Wenger'in küçük kafalı zihniyetini eleştirmemek mümkün değil.

Aston Villa ise muhteşem bir şekilde uyguladığı 4-5-1'den 4-4-2'ye döndüğünden beri üst üste yenilgiler almaya devam ediyor. Bu sezon çok iyi iş çıkaran O'Neill'ın Sidwell'i keserek neden böyle bir yola girdiğini gerçekten de anlayamıyorum. Bu hafta da maçtan önce (hem de Liverpool deplasmanında!) 4-2-4 gibi görünen oyuncu kadrosunu görünce maçı kaybedeceklerinden adeta emin oldum. Gerçi zaten kadroları kısıtlı ve Arsenal dururken onların 4. olması büyük sürpriz olurdu ama bu kadar yaklaşmışken bu büyük hedefe ulaşamamak gerçekten üzücü olacaktır.

Avrupa liglerinde vaziyet #1: İspanya

İspanya'da Barcelona'nın 100 gol barajını aşacağını zaten herkes tahmin ediyordu. İlk 2 haftadaki 5 puanlık kayıptan sonra aylar boyu fire vermeyen takımın belli bir süre düşüşe geçmesi kaçınılmazdı. O düşüş geldiğinde asıl şaşırtıcı olan ise Real Madrid'in haftalar boyu hiç puan kaybetmemesiydi. Bunun üzerine bütün Real Madridliler (çevremizdeki kendini bilmezler de dâhil) bir anda havaya girdi ama Real'in de bir yerde mutlaka tökezleyeceğini düşünemediler. Ve şimdi fark yeniden 6'ya çıktı.

Real Madrid'in kadrosu bence Barça ile mücadele edecek kapasiteye sahip değil. Klasına rağmen artık iyice ağırlaşan ve güçten düşen Raul ile Guti'nin miadı yavaş yavaş doluyor. Van Der Vaart ve Sneijder adeta müzmin sakat, zaten fizik olarak yetersiz oyuncular. Huntelaar bence iyi golcü ama iyi bir futbolcu değil, bu kadar büyük bir takımın 9 numarası hiç değil. Higuain ve Gago ikilisi, üzerine takım inşa edecek kadar potansiyel vaat ediyor, Marcelo ile birlikte bence bunlara yatırım yapılmalı. Ama onlar hâlâ yıldız isim peşinde taraftarı uyutuyorlar.

Kalede Casillas, sağ bekte Ramos, defansın ortasında Pepe, sol bekte Marcelo, ön liberoda Gago, forvette Higuain kadroda tutulup geri kalanının "fiziken güçlü" ve "takım oyuncusu olan" isimlerle güçlendirilmesi lâzım.

Barça ise çok daha homojen ve kimyası düzgün bir kadroya sahip. Sezon başında Eto'o'yu göndermenin ne büyük bir hata olacağını ve Guardiola'nın yanlış yaptığını; Kamerunlu'nun Deco ve Ronaldinho'dan farklı olarak futbolunun gerilemediğini vs. yazmıştım. Şimdi Eto'o'yu tutabilene aşk olsun. Dünyanın en iyi orta sahası Xavi, Iniesta ve Toure ile Barça'da bence (çoğu kişiye göre de böyledir). Dani Alves, Puyol ve Marquez'de de bir sorun yok. Bence bu sene şampiyon olacak takıma bir sol bek, bir de sol açık alınırsa tadından yenmez.

Atletico Madrid için, hemen hemen hiç kimsenin katılmayacağı bir görüşüm var. Bence takım kadrosunda kimyayı bozan oyuncu Kun Agüero. Agüero ve Forlan ikilisi yetenekli olabilir ama hem pres özelliği olmayan hem de 9 numara oynamayı bilmeyen oyuncular. Bunlardan Kun tutulup Forlan da gönderilebilir, ki muhtemelen herkes bunu tercih edecektir; ama bence dolaşarak oynayan Agüero yerine bu sezon inanılmaz bir vurucu portresi çizen Forlan ile kaleye sırtı dönük oynayan bir santrfor kusursuz bir hücum hattı oluşturacaktır. Bu kadar müthiş bir kadrosu ve orta sahası olan bir takımın defansına 1-2 takviye, kaleye üst düzey bir kaleci, bir pivot santrfor ve üst düzey bir hoca almadan başarılı olması pek mümkün değil.

Valencia'da ise akılları durduran, bir türlü çözemediğim, inanamadığım bir gudubetlik var. Takımda Villa gibi kusursuz (ve sırtı dönük de oynayabilen) bir golcü var. Mata ve Joaquin gibi inanılmaz açıklar; Albelda gibi düz ama savaşçı bir ön libero; Manuel Fernandes ve Baraja gibi iki yönlü orta saha oyuncuları ve millî takımın gediklisi olan kaliteli defans oyuncuları var. Buna rağmen yıllardır nasıl başarılı olamıyorlar, aklım almıyor. Her şeyden önce çok çok iyi, elindeki malzemeden en üst verimi alabilen kaliteli bir hoca alınmalı. Yoksa her sene kimsenin adını duymadığı hocalarla çalışarak bir arpa boyu ilerleme sağlanamıyor.

Villareal'de de tıpkı Atletico'da olduğu gibi iyi bir 9 numaranın olmaması ciddi bir sorun. Rossi inanılmaz yetenekli bir forvet ama devamlılığı yok. Nihat müzmin sakat. Llorente ve Franco da istikrarsız. Ayrıca orta sahada da Senna ve Cazorla dışında formunu belli seviyede tutabilen, sezon boyu güvenilebilecek oyuncu yok. Buna rağmen Şampiyonlar Ligi'nde ilk 8'e kalmaları bence büyük başarıdır. Oradan ileri gitmeleri de mümkün, çekebilecekleri en iyi kurayı çekip Arsenal ile eşleştiler. Arsenal çoluk-çocukla bir şeyler yapmaya çalışıyor. Yine de tur ortada elbette. Ligde ise ilk 4'e girip yeniden bu kupada yer almaları büyük olasılık gibi görünüyor.

Sevilla, kadrosunun nerdeyse yarısını değiştirdiği bir sezonun sancılarını yaşıyor bu yıl. Büyük paralarla sattıkları oyuncuların yerine inanılmaz bir işbilirlikle hedefi vuran nokta transferler yapan Sevilla yönetimi, bence Avrupa'nın en iyilerinden biri. Alves'in yerine Konko, Keita'nın yerine Romaric, Poulsen'in yerine Duscher gerçekten de çok iyi transferler. Forvetleri neredeyse kusursuz. Defansa alınan Squillachi de savunmanın ortasını oldukça toparladı. Bu yılı ilk 3'te bitirmeleri büyük olasılık, seneye ise daha iyi olurlar.

23 Mart 2009 Pazartesi

En iyi 5 Woody Allen filmi


1. Annie Hall (10)
1977

2. Manhattan (10)
1979

3. Crimes and Misdemeanors (10)
1989

4. Hannah and Her Sisters (10)
1986

5. Husbands and Wives (10)
1992

Ligde 25. haftanın görünümü


Lider Sivas haftalardır devam eden vasat görüntüsünü sürdürmesine karşın, benim de tahmin ettiğim üzere Beşiktaş'a yenilmeyerek zirvedeki yerini korudu. Aslında maçı kazananıp şampiyonluğu neredeyse garantileyebilirdi de. Ama defansta bir anlık dalgınlık ve golden sonra Mehmet'in çok kızdığı Musa'nın vurdumduymazlığı sonucu beraberlik golüne engel olamadılar. Bülent Uygun nihayet ortanın ortasında İbrahim-Sezer ikilisine döndü, sağa da Musa'yı yerleştirdi. Ama soldaki Murat'ın ne gereği vardı? Onun yüzünden Tum'u biraz önde oynatıp ileride tek forvetle sahaya çıktı Uygun. Maç yazısında da belirttiğim gibi Kamanan ile çift forvet ve arkalarında Tum (veya Mohammed) ile maçı bile kazanabilirlerdi. Ama olmadı.

Beşiktaş ise çekirge misali zıplamaya devam ediyor. Beraberlik golünü hemen bulmasalar mağlup da olabilirlerdi ama klasik Mustafa Denizli şansı yine devreye girdi. Beşiktaşlı kardeşler kızmasın şans derken, verilen mücadeleye herkes saygı duyuyor elbette ve Beşiktaş şu anda formasının hakkını en fazla veren takım görüntüsünde. Fikstürleri şimdi zorlaşmaya başladı, 2 hafta önce Gençler ve Sivas maçlarında en az 2-3 puan kaybedeceklerini söylemiştim. Şimdi Kayseri'yi de yenemeyeceklerini düşünüyorum. Bu sadece bir temenni değil, tahmin. 2 hafta sonrayı merakla bekliyorum.

Üçüncü Trabzon'un da inanılmaz düşüşü sürüyor. Onlar hakkında da sezon başından beri ne öngördüysek hepsi gerçekleşti. Temmuz ayında kurulan yetersiz kadro yüzünden ciddi sıkıntı çekiyorlar şimdi. Sonunda şampiyon olamadıklarında böyle bir sezonu nasıl kaçırdıklarına o kadar çok hayıflanacaklar ki, 96 travmasına dönüşür mü bu, merak ediyorum. G.Antep gibi 2 hafta önce hocası ayrılmış bir takıma karşı oyuna hükmedemeyen, rakibine karşı sinen ve hatta her zamanki mücadelesini de gösteremeyen bir Trabzon gördük. Ersun Yanal'ın ve Aykut Kocaman'ın takımlarına 20. haftadan sonra ne olduğu, bence üzerine tez hazırlanacak kadar enteresan bir konu.

Fenerbahçe ve G.Saray'ı yine geçiyorum.