20 Şubat 2010 Cumartesi

Kaçan balık

Yıl 1991. Peter Scmeichel henüz United'a transfer olmamış, ülkesinde Brondby forması giyiyor. Futbol tarihinin gelmiş geçmiş en büyük kalecilerinden biri ile o zamanlar bakın kim flört etmiş. Ondan "kıymete bindi" diye bahsederken ne büyük laf ettiğinin farkında olmayan Milliyet gazetesi arşivinden...


Jose'ye ayar

"Mourinho kameralara karşı konuşmayı çok seviyor. Sürekli olarak kulübün bütçesinden ve paradan bahsediyor. Benim bu tarz boş işlerle uğraşacak vaktim yok ama onun durumu farklı. Zaten kendi başına oynayan, çok iyi bir kadroya sahip. Hiçbir iş yapmasına gerek yok, bu yüzden de çok boş vakti var."

Napoli teknik direktörü Walter Mazzari

En iyi 5 Alan Parker filmi


1. Pink Floyd: The Wall (10)
1982

2. Angel Heart (10)
1987

3. Birdy (8)
1984

4. The Commitments (7)
1991

5. Midnight Express (7)
1978

Diğer: Fame (7), Mississipi Burning (6), The Road to Wellville (6), Evita (6), Angela's Ashes (5), The Life of David Gale (5)

Not: Bugsy Malone ve Come See the Paradise görülmedi...

19 Şubat 2010 Cuma

Sergen Yalçın #3

Soru: G.Saray forması giyerken mi Beşiktaş maçlarında daha rahattın, yoksa Beşiktaş forması giyerken G.Saray maçlarında mı?

Sergen: Abi bana sormak için yanlış bi soru bu. Çünkü ben her türlü rahatım yani...

Lig TV'deki "2'ye 1" programından...

Lille 2 - Fenerbahçe 1

Normal şartlarda Avrupa Kupalarında bir deplasman maçından, hele hele Lille karşısında 2-1'lik yenilgiyle dönmek tur için umutvar olmamıza yeterdi. Ama şartlar şu anda Fener için hiç de normal değil. Zira en önemli oyuncuları ya sakat, ya cezalı ya da inanılmaz derecede formsuzlar. En kötüsü ve korkutucu olanı ise teknik direktörünün formsuzluğu ve motivasyonsuzluğu..

Dünkü maça baktığımızda sokaktaki çocuk bile Fenerbahçe'nin nasıl oynayacağını tahmin ederdi, nitekim bir sürpriz de görmedik. Geride 7.5 kişiyle (Özer'in yarım desteğini göz önüne alalım) gömülüp topu kaptığında derhal Emre ya da (daha iyisi) Alex ile buluşturmak ve onların atacağı milimetrik paslarla Güiza'yı besleyip skor yapmak.. Peki az önce sözünü ettiğim sokaktaki çocuk ya da adam teknik direktör olsa bunu düşünemez miydi? Hepimiz zaten Fener'i bu kadro yapısıyla bu şekilde oynatırdık. Daum'un bu takıma ne verdiğini, sahadaki oyuna ve taktiğe bakarak anlamak mümkün değil. "Top rakibe geçince topun arkasına geçin, ceza sahasına fazla gömülmeden alanı daraltın, topu kapınca Alex ile buluşturun ve Güiza, sen de hemen boş koşunu yapıp önüne top iste. Top Güiza'ya atıldığında başka herhangi birinizin rakip ceza sahasına gitmesine gerek yok. Gol olursa ne âlâ, olmazsa yeniden dönün savunmaya... Duran toplarda da biz karşılarken adamınızı kaçırmayın, topa değil adama bakın. Biz kullanırken de çalıştığımız o 1-2 seti uygulayın." Bu!.. Ha, bir teknik direktör başka ne yapacak diyenleriniz olabilir. Ben söyleyeyim: Motivasyon. Futbolda "vatan, millet, Sakarya!" tarzı bir motivasyonun uzun vadeli olmadığını bildiğimiz için onu kast etmiyorum. Bir hocanın, bir liderin önce kendisinin motive olup, kendisinin inanıp sonra komutasındaki diğerlerini inandırmasından bahsediyorum. Daum'da bu olmadığı gibi "primleri almasak da olur, sezon başına garanti 3.5 milyon bana yeter" gibi bir hava var. Buna sadece lanet olsun diyorum.

Bireysel olarak baktığımızda önce Özer diyeceğim. Türkiye'nin Arda ile birlikte en yetenekli oyuncusu olduğuna inandığım bu arkadaşımız sezon başı kampına katılmamasının ve 4-5 ay süren sakatlığının ceremesini hâlâ çekiyor. Hangi kanatta oynasa o kanat savunma zaafiyeti yaşıyor. Takımda Alex olmasa, forvet arkasında serbest adam olarak oynatırsın ama Alex var olduğuna göre o da mümkün değil. Özer'i en efektif şekilde kullanmanın yollarını bulmak lâzım.

Alex her zamanki uyuşukluğunda ama neticede gollük paslar vererek skora etki etme çabasını sürdürüyor. Bu yüzden ona bu maçlık bir şey demeyelim. Ama Emre'nin bir an önce silkinip kendine gelmesi gerekir. Cristian zaten hücum özellikleri kısıtlı bir oyuncuyken ve defansif olarak neredeyse kusursuz oynarken, Emre'nin rakip 18'e yakın yerlerde topla buluşup varyasyonlar yapmasını beklemek herhalde safdillik değil. Şayet bu "ikinci defansif orta saha" rolünü ona Daum dikte ediyorsa o daha vahim.

Onun dışında çok fazla sırıtan bir oyuncu yoktu. Bana göre takımın en iyisi ise Bilica idi. İkinci maçta avantaj bizde gibi görünebilir ama mutlaka gol atmamız gerekiyor. Lille gibi "deplasman takımı" hüviyetindeki bir ekibe cümbür-cemaat yüklenirsek tur uçup gider. Sabırlı, kontrollü, en azından gol yememeyi garanti altına alan bir oyunu en az 60 dakika sürdürmek lâzım. Belki o zamana kadar rakip hatası ya da duran topla bir gol bulunmuş bile olabilir.

18 Şubat 2010 Perşembe

Yazıklar olsun böyle hakeme

Bayern hakkındaki düşüncelerimi, zaten blogu okuyanlar bilir. Kan emici vampirler gibi Alman futbolunda parlayan her futbolcuyu arsızca kadrosuna katan bu iğrenç kulüp, çocukluğumdan beri en nefret ettiğim 4 takımdan biridir. Bu takımı tutanı da sevmem, bu takıma giden onursuz futbolcuları da.

Dün gece Allianz Arena'da oynanan Şampiyonlar Ligi Top 16 maçında, Fiorentina son derece başarılı ve avantajlı bir skorla evine dönecekti ama 89. dakikada Norveçli hakem Ovrebo ve yardımcısının fahiş hatasıyla 2-1 yenildi. Klose'nin attığı gol en az 1.5 metre ofsayt ve bir yardımcının bunu tespit edememesi tam anlamıyla bir insanlık suçu. Milyonlarca avronun döndüğü bir sektörde bu kadar basit şekilde bu kadar büyük hata yapan hakemlere artık yer olmamalı. İkinci maçta tipik bir İtalyan takımı gibi beraberlik kendisine yettiği için geride kapanıp rakibini bekleyecek olan Mor Menekşeler şimdi mutlaka kazanmak zorunda. O maçta bu hatanın önemi daha da ortaya çıkacaktır.

17 Şubat 2010 Çarşamba

Hiddink doğru tercih

Guus Hiddink, daha önce çeşitli vesilelerle belirttiğim gibi bana göre dünyanın en iyi 10 teknik direktöründen biri. Dolayısıyla böyle bir adamı herhangi bir takımın başına getirmek her durumda müthiş bir başarıdır. TFF'yi de bu başarıdan dolayı tebrik etmek gerekir. Fenerbahçe'ye 20 yıl önce oynatmaya çalıştığı, takım yapısıyla hiç uyuşmayan saçma sapan hücum futbolundan falan eser kalmadı artık. Hiddink tam anlamıyla kurnaz, işini bilen, deneyimli ve kaliteli bir hoca. Real Madrid, Chelsea, PSV, Valencia gibi takımlarda yaptığı icraatlar herkesin malûmu. Zaten bugünlerde her yerde onun kariyeri hakkında birçok şey yazılıyor, bu yüzden ben uzatmayacağım. Sadece şunu söyleyeyim: Türk millî takımı Euro 2012'de mutlaka yer alacaktır. Zira Hiddink, kuraları geçen gün çekilen grupta Almanya dâhil en kaliteli teknik direktör olacak, bunu bilmek bile güven verici.

Ve en önemlisi de şu: Artık yeniden hepimizin millî takımı olacak bu. Renk ayırt etmeden, antipatiyle yoğrulmamış, maçlarını zevkle seyredeceğimiz ve destekleyeceğimiz bir takım. En çok buna seviniyorum.

16 Şubat 2010 Salı

İntihar eylem planı

G.Saray 2 gün sonra sezonun (Kadıköy deplasmanını saymazsak) zorluk derecesi en yüksek maçına çıkacak. Barcelona karşısında, bir-iki ay önceki formsuz görüntüsünü geride bırakmış görünen Atletico Madrid, deyim yerindeyse "tabanca" gibi bir hücum gücüyle Vicente Calderon'da en az 2 farklı bir galibiyeti kovalayacak. Buna karşın, maçın belirleyicisi olacak olan taraf yine de G.Saray. Ve o cepheden hiç de iç açıcı haberler gelmiyor.

Lig TV'nin yalancısıyım; bu maçta defansta Emre Güngör-Servet, ön liberoda Topal-Sarp-Neill, sağ bekte ise Barış oynayacakmış. Blogu takip edenler bilir, bu ülkede Rijkaard'ı eleştiren ve yanlışlar yaptığını söyleyen ilk insan evladıyım. Çünkü mesnetsiz bir şekilde övenlerden çok çok daha iyi tanıyorum kendisini. Ama eleştirirken bile sevgi-saygı duyduğum bu adam hakkında abartılı ifadeler kullanmaktan mütemadiyen kaçındım. Gel gelelim, eğer Lig TV'nin haberi doğruysa, Rijkaard'ın kredisinin bittiği an, o an olacak bence.

Sezon başından beri G.Saray'ın en aksayan bölgesi neresi? Orta sahanın ortası. Burada hep yazdığım gibi Topal, Sarp veya Barış'tan ikisi oynadığında pres ve mücadele konusunda bir sıkıntı olmuyor. Ama bunların üçü de kazma oyuncular maalesef. Yok, Elano ve Ayhan'ı bir arada oynatsan (hatta bazı aklı evvellerin dediği gibi Arda'yı) bu kez de mücadele ve savunma gücü azalıyor. Dolayısıyla kadro, kimyası bozuk bir kadro. Devre arasında bunu değiştirmek için muazzam bir fırsat vardı ama onlar 90'ların Fenerbahçe yönetimleri gibi taraftarın gözünü boyamayı tercih ettiler. Çoğu cahil-cühelanın da gerçekten boyandı gözü. Ama bu hataların nelere mal olacağını sezon sonunda göreceğiz.

Tekrar maça dönelim. Zaten Topal ve Sarp gibi tekniğin "t"sinden nasiplenmemiş iki yetenek fukarasının yanına Neill'ı koyup, savunmada yılın en formsuz oyuncularından Servet'in yanına da sakar ve kart tehlikesi olan Emre'yi monte ederse, hele hele sağ beke Barış'ı koyarsa Rijkaard, intihar ettiğinin resmidir. Böyle bir kadronun ne top yapabilmesi, ne oyunu kontrol edebilmesi, ne savunma yapması ne de organize hücum etmesi mümkün değildir çünkü. Bir adam biraz soğukkaanlı ve ayağı düzgün diye ön libero oynatılır mı? Orta saha, hele de ön libero oynamak bir sanat işi resmen. Nerede duracağını bilmek, sahayı radar gibi görmek gerekir. Ayrıca pres zamanlaması, takımı ileri ve geri götürme gibi işlevleri var o mevkiin. Bunun yanında savunmada Servet ve Emre olursa o top o orta saha oyuncularına bile iletilemez ki! Neill'ın ayağı düzgün olsa kaç yazar? Kaldı ki yanında da topu bomba diye karakola götürecek bir Sarp olacak.

Tüm bu yazdıklarım bir varsayım üzerine ve eğer bu varsayım gerçekleşmezse sorun yok. Ama Rijkaard bu kadroyla takımı sahaya sürerse ne yaparız bilmem. 2 gün sonra görürüz.

15 Şubat 2010 Pazartesi

Var, yok?

Fenerbahçe gerçekten de adamı çıldırtacak bir takım. Sezon başında sahada yürür gibi oynadıkları onca maçı kazanırken taraftarı hiçbir şekilde mutlu edemeyen sünepeler topluluğu, son birkaç haftadır silkinip mücadele etmeye başladı ama bu kez de maç kazanamayan bir takım hâline geldi. Dün akşam Manisa deplasmanında, tıpkı geçen haftaki Diyarbakır karşılaşmasında olduğu gibi istekli, arzulu ve tempolu bir Fenerbahçe gördük ama sadece bir devre. Aradaki kalite farkına bakınca aslında o tek devrede bile ikinci golü atıp rakibin direncini tamamen kırması gerekirken, bitime saniyeler kala golü yiyerek o dirence adeta tavan yaptırdılar. İkinci yarıda ise 10 kişi defans yapan Manisa'ya karşı yürüye yürüye öne geçmeyi hayal ettiler ama beraberliği bile zor kurtaran bir takım gördük maçın bitiminde.

Sorun nerede peki? Sorun bence kuşkuya yer bırakmaksızın teknik direktörde. Geçen sene nasıl Josico ve Maldonado'yu oynatıp Deniz'i Avrupa kadrosuna bile almayan bir hoca vardı; bu yıl da uzun süre Uğur'u yok sayan, Carlos'un gideceğini bile bile ona göre takım kurmayan, devre arasında mutlaka bir sol açık isteğinde bulunmayan, kapanmış rakiplere karşı set hücumunda yetenekli oyuncuların verkaçlarından başka bir planı olmayan tutuk, motivasyonsuz, ne yaptığını anlamadığımız bir hoca var. Mehmet Topuz ve Özer hiçbir şekilde yaratıcı varyasyonlar yapamaz ve bekleri ile asla koordine olamazken, kendi ceza sahası önünde 9 kişiyle alan daraltan rakipleri "ortadan ortadan" delmeye çalışmak da ne oluyor? Oyuncular, "akıl ve yaratıcılık" gerektiren böylesi oyun ve ortamlarda bu kadar mı başı boş, kendi hâlinde oynar? Cristian'ın savunma önünde sağlam bir şekilde ortaya koyduğu ön libero performansının yanında Emre gibi hücumcu bir oyuncu niye ondan bile geride topla oynayarak oyun kurmaya çalışır? Niye sıkışmış maçları ve kapanan takımları açmanın en klasik yolları olan "sıfıra inme", "geriden sürpriz adam kaçırma", "rakip savunmayı yerleşmeden yakalamak için pres yapma" gibi varyasyonlar ve denemeler görmüyoruz? Daum'un cevap vermesi gereken o kadar çok soru var ki, insan şunu düşünmeden edemiyor: "Takımı böyle çalıştırması ve böyle oynatması için bir insana 3.5 milyon avro vermeye ne gerek var?"

Beşiktaş'ın zaten ilk 3'e bile girmekte zorlanacağını sezon başından beri yazıyoruz. G.Saray'ın "bindik bir alâmete" görüntüsü, Trabzon'un ne yapıp edip zirveden uzak kalmayı becermesi, Kayseri ve Bursa'nın baskıyı illa ki kaldıramayacak olması vs. gibi unsurları düşününce (üzerine fikstürün durumunu da ekleyince) elini kolunu sallayarak şampiyon olması gereken takımın sanki bir teknik direktörü yokmuş gibi görünüyor. Fener'in sorunu bu.

14 Şubat 2010 Pazar

No Coke

Dr. Alban adında (Nijerya asıllı) İsveçli bir diş doktoru, 1990'ların başında "Hello Africa", "Sing Hallelujah" ve aşağıda klibini bulabileceğiniz "No Coke" isimli şarkılarıyla Avrupa müzik piyasasını tam anlamıyla yerle bir etmişti. Özellikle ortaokul 3. sınıfta tanıştığım bu sonuncusu, üzerinden geçen 18 yıla rağmen hâlâ etkileyici bir beste, ezgi ve düzenlemeye sahip. Hele şarkının alamet-i farikası olan o bas melodisi tek kelimeyle eşsiz. Ayrıca sözleri de uyuşturucuya karşı duyarlı ama basit olmayan, saygıdeğer cümleler içeriyor. Internette tesadüfen denk geldiğim (hiç de iyi denemeyecek) bu videoyu paylaşarak o günleri yad etmek istedim.



Hip-hop reaggae inna dance hall style
(x7)
Da say Dr. Alban tellin' everybody

Two o'clock on a friday mornin'
Come a gun man
Come a knife man
Knife of a bouncer
Mash of the ears
On the run come a Kings Street
There he way arrested, and tested
And the drugs he had on him
He confested
Mi callin' on the youth in his country
Whole heap of boys
Whole heap of girls
Drug abuse is a dangerous thing
Stay out of drugs and stop the violence
Inna dis hard time you have abuse drug
Listen what 'ya say and hear my point of view
Too much drugs you can go mental
Da say Dr. Alban tellin' everybody

We no want no coke, no heroin
No hash-hash, no amfetamin

Cocain will blow your brain
And ecstasy will mash
Your life!
Cocain will blow your brain
And ecstasy will mash
Your life!

Drug pushing is a serious thing
One time two time the make a million
Take all the money a run foreign country
Build a big house, buy a big limousine
Das why I man come so you for do the right thing
Das why Jah Jah send me
To tell them the truth
'Cause is a disgrace to the human race
Some are flyin' very high and some are flyin' very low
Could not differenciate what is right from wrong
We no want no coke hey no heroin
No hasch hasch no amfetamin
No marijuana planted inna mi yard

Cocain will blow your brain
And ecstasy will mash
Your life!
Cocain will blow your brain
And ecstasy will mash
Your life!

Mi have one friend them call him Denniz Pop
Him have a little son them a call him Daniel
Him live a two room inna Stockholm City
One color TV, two stereo
He is a DJ producer of higher quality
Him no deal with booze and abuse of drug
That's why mi give him thanks and praise Jah Jah knows
We play heavy rhythm inna dance hall style
Hip-hop reggae soul funk and blues
Why crack in the morning crack in the evening
Why crack in the night and crack non-stop
We no want no coke no heroin

Cocain will blow your brain
And ecstasy will mash
Your life!
Cocain will blow your brain
And ecstasy will mash
Your life!

...Don't mean no
Hash it

Don't get no coke (2x)
Don't get no coke coke
Don't get no coke (3x)
Me no want it

Don't get no hash (2x)
Don't get no hash hash
Don't get no hash (3x)
Me no want it

Don't get no shit (2x)
Don't get no shit shit
Don't get no shit (3x)
Me no want it

Don't get no crack (2x)
Don't get no crack crack
Don't get no crack (3x)
Me no want it