20 Mart 2010 Cumartesi

Best Music Videos Ever #3: Let Forever Be

Tüm zamanların en iyi elektronik müzik gruplarından Chemical Brothers ile yine tüm zamanların en büyük gruplarından Oasis'in beyni Noel Gallagher'ın işbirliği olan muhteşem şarkının, şarkının kendisini bile aşan videosu. Michel Gondry isimli dehanın aklına nereden geldiğini bilmediğimiz, nasıl uygulandığına hayret ettiğimiz müthiş fikirleri ve efektleri..

Chemical Brothers - Let Forever Be (1999)
Yönetmen: Michel Gondry

19 Mart 2010 Cuma

Avrupa Kupaları - Eşleşmeler

Şampiyonlar Ligi ve Uefa Avrupa Ligi'nin çeyrek ve yarı final kuraları İsviçre'nin Nyon kentinde çekildi. Buna göre, eşleşmeler şu şekilde gerçekleşti:

ŞAMPİYONLAR LİGİ

Çeyrek Final (30-31 Mart/6-7 Nisan):
Lyon-Bordeaux
Bayern Münih-Manchester United
Arsenal-Barcelona
Inter-CSKA Moskova

Yarı Final (20-21 Nisan/27-28 Nisan):
Bayern Münih-Manchester United / Lyon-Bordeaux
Inter-CSKA Moscova / Arsenal-Barcelona

UEFA AVRUPA LİGİ

Çeyrek Final (1 Nisan/8 Nisan):
Fulham-Wolsburg
Hamburg-S.Liege
Valencia-Atletico Madrid
Benfica-Liverpool

Yarı Final (22 Nisan/29 Nisan):
Hamburg-S.Liege / Fulham-Wolsburg
Valencia-Atletico Madrid / Benfica-Liverpool

Europa League 2009/10 - Top 16 - 2nd Legs

Werder Bremen 4 - 4 Valencia


Fulham 4 - 1 Juventus


Marsilya 1 - 2 Benfica


Standard Liege 1 - 0 Panathinaikos


Anderlecht 4 - 3 Hamburg


Liverpool 3 - 0 Lille


Sporting 2 - 2 At. Madrid


Wolfsburg 2 - 1 Rubin Kazan
(Uzatmalar sonucu)


Çeyrek finale yükselen takımlar:

Valencia
Fulham
Benfica
St. Liege
Hamburg
Liverpool
At. Madrid
Wolfsburg

18 Mart 2010 Perşembe

"Rezerve" lig

Satılmış futbol federasyonunun G.Saray-A.Gücü maçlarıyla ilgili olarak bugün aldığı karar (sadece 185 bin TL para cezası), bu sezon için koydukları hedefi de net bir şekilde ortaya çıkarmış oldu. Zaten Ali Sami Yen'de Trabzon'un lime lime doğrandığı maçtan sonra hakem Abitoğlu'nun (ceza alması şöyle dursun, bilakis) ödüllendirilmesi ve daha sonra tekrar G.Saray maçlarına verilmesi, Beşiktaş maçında Leo Franco'nun kırmızı kartını vermemek için elle oynadığının görmezden gelinmesi, kalecinin topu uzun süre elinde tutması yüzünden uygulanan çiftvuruşun bu sezon sadece onların lehine çalınması, sezon başından beri en az 15 kırmızı kartın hakemlerce görmezden gelinip çıkarılmaması, buna karşılık Bilica'nın Aydın'a attığı tokat hakemin gözünün önünde olup raporuna girmediği halde televizyon görüntülerinden Bilica'ya 3 maç ceza verilmesi gibi uygulamalardan, baştan beri ne planlandığı az-çok belli oluyordu.

Son olarak A.Gücü maçında yaşananlar da Federasyonun bugünkü kararıyla hasır altı edilmiş oldu. Beşiktaş ve Fenerbahçe'ye yıllar önce benzer hadiseler yüzünden "stad güvenliğinden ev sahibi takım sorumludur" diyerek cezaları kolayca kesen insan müsveddeleri, gözünün içine baka baka Türk futbolseverleri aptal yerine koymaya devam ediyor.

Bu ülkede futbol aleminin tüm unsurlarının da hangi renklerin uşağı olduğu anlaşılsın artık. NTVSpor bile günlerdir söz konusu olayı "tribünden düşen taraftar" olarak sunmakta ısrar ediyor. Şu sergilenen tiyatro komik mi, acıklı mı, tiksindirici mi, herkes kendisi karar versin.

Guardiola'dan büyük sürpriz

Avrupa'da 90 yılından beri tuttuğum 2 tane takım var. O zamanlar daha 12-13 yaşındaydık; abimle kardeşim ve ben 4 büyük ligdeki bütün takımları paylaşmıştık. Almanya'dan Karlsruhe de benimdi mesela, ayrıca İtalya'dan Sampdoria ama o ikisini uzun süreli tutmadım. Baggio Juve'ye gidince onu da desteklemiştim bir ara ama her zaman ilk göz ağrılarım Liverpool ve Barcelona oldu. 1992 finalinde Koeman'ın 112. dakikadaki füzesiyle ilk Şampiyonlar Ligi'ni Barcelona aldığında havalara zıpladığımı hatırlıyorum. Juan Carlos, Stoichkov, Begristain, Laudrup, Salinas, Ferrer, Nadal, Bakero, genç Guardiola vs. ile inanılmaz bir takımdı.

Lafı şuraya getireceğim: 20 senedir televizyonda yayınlanan her maçını takip ettiğim Barcelona takımının bu süre zarfında başına gelen teknik direktörlerin tamamı (Cruyff, Robson, Van Gaal, Ferrer, Rexach, Rijkaard ve Guardiola) bu takımı hep tek santrfor ve 2 açıkla oynattı. Cruyff zamanında tek santrfor Salinas (daha sonra Romario) idi; Robson zamanında Ronaldo, Van Gaal zamanında Kluivert vs. Son yıllarda da önce Eto'o, sonra Zlatan bildiğiniz gibi. Dün gece oynanan Stuttgart maçında ise Guardiola bu takımda 22 senedir hiç yapılmamış bir şeyi yaptı ve Henry-Messi ikilisiyle çift forvet oynattı Barcelona'yı. Diziliş şöyleydi (4-4-2): Valdes - Dani Alves, Pique, Puyol, Maxwell - Pedro, Toure, Busquets, Iniesta - Messi, Henry.. Gerçi hiçbir yerde böyle yazılmıyor, Iniesta'yı orta sahaya yazıp Pedro'yu ileriye atarak 4-3-3 oynadığını söylüyorlar takımın. Zaten bu oyuncularla da o şekilde dizilmesi gayet normal olurdu ama işte Guardiola resmen bir deney yaptı dün gece ve net bir şekilde çift forvet oynadılar. Bu denemenin Stuttgart takımının kendisiyle ya da taktiğiyle ilgili olduğunu sanmıyorum. Biraz da rakibi küçümseyerek (ve ileriki maçlarda lazım olur diye düşünülerek) uygulanmış bir deney olduğunu düşünüyorum. Bir de Xavi olmayınca, yani Toure ile Busquets birlikte oynayınca bu ikisini klasik 4-1-2-3 dizilişinde efektif kullanmak pek mümkün değil. En iyisi göbekte beraber oynatmaktı ve Guardiola da bunu yaptı. Çok da iyiydiler.

Bu kadar büyütülecek bir olay olmadığını biliyorum ama 20 senedir taktiksel anlamda bu takımı dikkatle takip eden biri olarak benim açımdan önemli. Bu yüzden buraya not düşüyorum, ileride bir gün lâzım olur.

17 Mart 2010 Çarşamba

G.Saray lobisi iş başında


Bilindiği gibi son A.Gücü maçında bir G.Saray taraftarı, Ali Sami Yen'de bir başka seyirciyi "Beşiktaş" diye bağırdığı için tribünden aşağı attı ve kafasıyla vücudunun çeşitli yerlerinin kırılmasına neden oldu. 5-6 sene önce İnönü Stadı'ndaki Ç.Rize maçında bir taraftar bıçaklanarak öldürüldüğü zaman Federasyon "stad güvenliğinden ev sahibi takımın sorumlu olduğu gerekçesiyle" Beşiktaş'ın sahasını 3 maç kapatmıştı. Fenerbahçe'nin Everton ile oynayıp 5-0 kazandığı hazırlık maçında ise Olimpiyat Stadı dışından sıkılan bir silahtan gelen kurşun, stad içindeki bir taraftarı bacağından yaralayınca aynı Federasyon Fener'in de sahasını 1 maçlığına kapatmıştı.

Şimdi önümüzdeki örnekte ise G.Saray'ın evinde oynayacağı bundan sonraki ilk maç Fenerbahçe olduğu için, sarı-kırmızılıların ülkedeki (mason locasını andıran mide bulandırıcı) militan lobisi harekete geçti, Sami Yen'in kapatılmaması için adeta bir taraflarını yırtıyorlar. Çünkü Fenerbahçe'yi 2-3 senede bir sadece o statta yenebiliyorlar. Fener kompleksi damarlarında gezdiği ve Fenerbahçe'den ölümüne korktukları için maçın ne olursa olsun Sami Yen'de oynanması için gayret ediyorlar. Bu anlaşılabilir, hatta onlara acımak bile mümkün. Ama yukarıdaki fotoğrafları görüp de vicdanı sızlamayan bir insanın insan olduğunu iddia etmek hiçbir şekilde mümkün değil.

Olaydan sonra ilk olarak bu sene topuyla-tüfeğiyle G.Saray'ı şampiyon yapmak için çırpınan Federasyonun satılmış gözlemcisi "iki taraftar arasındaki münferit olay" deyip hadiseyi kapatmaya çalıştı. Sonra bâb-ı âlinin ahlâksız mensupları kulaklarının üstüne yatıp unutulması için beklemeye başladı. Akabinde forumlara, internet sitelerine vs. bakıyoruz, büyük çoğunluğu Terim döneminde G.Saraylı olduğu için sporda ahlâk, onur, gurur, haysiyet, vicdan gibi kavramların hiçbirinden (doğal olarak) nasiplenmemiş sayısız G.Saraylı zibidi de inanılmaz bir şekilde kulübe ceza verilmemesi gerektiğini savunuyor. Özetle bir adam, bir takımın stadında o takımın bir seyircisi tarafından koskoca tribünden aşağı atılıyor; ölmemesi tam bir mucize ve bu ülkede bunun üzeri kapatılmaya çalışılıyor.

Bu kadar kanı bozuk adamın yaşadığı bir memlekette bunları da görmüş oluyoruz. Bu arada ligin özellikle ikinci yarısında amansız bir şekilde oynanmaya başlayan tiyatro da tüm hızıyla devam ediyor.

Edit: Son bir not eklemek istiyorum. Şimdi bu olayı çeşitli yerlerde savunan o zibidilerden biri, Fenerbahçe Stadında bu şekilde tribünden aşağı atılsa, kafası ve kolları kırılsa, onların anneleri ne düşünür ve ne derdi acaba? Yorum yapmadan önce bunu annelerine bir sorsunlar, ne tepki verecek bir baksınlar. Akılları buna bile ermiyor, bu kadarcık bir empatiden bile yoksunlar. Genç insanlar bu kafa yapısındayken, allah bu memleketin sonunu hayretsin.

16 Mart 2010 Salı

Chelsea 0 - Inter 1

Avrupa'nın en üst düzey futbol organizasyonu olan Şampiyonlar Ligi'nde bu gece öyle bir hakem faciası yaşandı ki, anlatmak için sayfalarca yazmak lâzım. Dünya futbolunun bugüne kadar gördüğü en şerefsiz teknik direktör olan Mourinho'nun, 2 sene içinde en az kendisi kadar şerefsiz bir hâle getirdiği futbolcular topluluğunun Chelsea deplasmanında oynadığı anti-futbola görülmemiş şekilde çanak tutan hakem Wolfgang Stark, böylelikle futbol adına utanç verici bir gecenin mimarı oldu. İlk yarı her şey normal gidiyordu ama ikinci yarı vakit geçirmek için kendini yerden yere atan Interli oyunculara saha dışına çıktıktan sadece 10 (!) saniye sonra "gir!" işareti yapan, bütün takdir haklarını konuk takımdan yana kullanan, ev sahibi aleyhine (çoğu abuk-sabuk) 22 faul çalan (Inter'e 12), Etoo'nun golü geldikten sadece 30 saniye sonra kramp bahanesiyle kendini yere atan Motta'ya "ayağın kopsun" demeyip üstüne bir de ona arkadaşları tarafından masaj yapılmasına izin veren, bu arada tam 55 saniye boyunca Cambiasso, Zanetti ve Mourinho'nun saha kenarında açık oturum yapmasına olanak tanıyan akıllara zarar bir hakem müsvettesiydi Stark. Ben 25 yıldır dünya futbolunu izliyorum, hayatımda anti-futbola, çirkinliğe, emek hırsızlığına bu kadar prim tanıyan bir hakem daha görmedim. Uefa eğer bu hakeme bu seviyede bir daha maç verirse yazıklar olsun.

Asıl üzücü olan ise, ilk maçtan sonra da yazdığım gibi insana dair hiçbir erdemden nasibini almamış Mourinho gibi bir adamın, ve hatta ondan daha çürümüş olan Lucio, Motta, Samuel gibi yaratıkların bir kez daha galip gelmesi oldu. Ama defaatle bu sayfalarda belirttiğim gibi futbolun uzun vadede adaletine çok inanan bir kişiyim. Bu iğrenç takımın bu kupada final bile göremeyeceğini umut ve tahmin ediyorum. Hocasından oyuncusuna kadar onlardan daha itici bir topluluğu, tarihin tozlu yapraklarını bile karıştırsak bulmamız mümkün değil çünkü.

Sergen Yalçın #5

Mehmet Demirkol: Daha Bochum Savcılığından gelecek dosya var mesela. O dosyadan bakalım neler çıkacak..

Sergen Yalçın: İnşallah biz yokuzdur içinde...

NTVSpor'daki programdan...

15 Mart 2010 Pazartesi

Mourinho vs. Ancelotti #2


"Onları yenebilecek güçteyiz. Kendi oyunumuzu oynarsak galip gelmemiz hiç zor olmaz. Catania karşısında aldıkları mağlubiyet onları baskı altına sokacaktır. Bu baskıyı lehimize kullanmalıyız. Cech ve Hilario sakatlıkları nedeniyle forma giyemeyecekler. Ross Turnbull, bu maçta kaleyi koruyacak. Mourinho'ya karşı bir nefretim yok. Maçtan sonra birlikte bir kadeh şarap içmeye gidebiliriz."

Carlo Ancelotti


"Benim için önemli olan Chelsea'nin rakibimiz olması değil. Kafamdaki tek düşünce çeyrek finale çıkmamız. Inter, uzun yıllardır bu kupayı kaldıramıyor. Tek isteğim bunu başaran teknik adam olmak. Chelsea taraftarlarına, oyuncularına ya da yönetimine hiçbir şey kanıtlamak zorunda değilim."

Jose Mourinho

Süper Lig sirki

İki hafta önce Fırat Aydınus denen cibiliyetsizin Belediye maçında göz göre göre yaptığı katliam nedeniyle artık bu rezil senaryoyla ilgili yazı yazmayacağımı belirtmiştim. Hakikaten de yazılıp konuşulacak gibi değil. O haftanın üzerine baktığımızda Eskişehir deplasmanında resmen hakemle beraber 12 kişi oynayan, bedavadan penaltı verilerek itilmeye çalışılan G.Saray için, neredeyse hakem yüzünden yenildi gibi bir hava yaratıldı tüm medyada. Sonra bu haftaya baktığımızda Keita'nın elle aldığı topla 2. golü atıp maçı bitirdiğini gördük ve Lig TV denen rezil kurum başta olmak üzere bu maç üzerine söylenenlere hayret ettik. Bu arada G.Birliği maçında yine Fener'in 2 penaltısı verilmedi. Aslında her Fenerli için meydanı bu o.ç.larına elinden geldiğince bırakmamaya çalışmak bir ödev olmalı ama artık kişisel olarak sıtkım sıyrılmış durumda. Ligin sezon sonundaki tablosu apaçık belli çünkü. Herkese bu tiyatro için iyi seyirler dilerim.

14 Mart 2010 Pazar

Diyarbakır, Juve, Roma, Messi...

Avrupa Liglerinde heyecan bütün hızıyla sürüyor. Bu sezon taraftarlarını kahreden takımların başında gelen; Fenerbahçe, Lazio ve Liverpool ile birlikte sayacağımız dördüncü isim olan Juventus, kendi sahasında 10. dakikada 3-0 öne geçtiği Siena maçını 3-3 bitirerek adeta bütün yıl yaptıklarının üzerine tüy dikti. İşin ilginci ise Juventus'un bu maçta kaleyi bulan 8 şutu varken, konuk takımın 13 şut atması. Hafta içinde Zaccheroni "dördüncülük için savaşıyor olmamız ne acı" derken sanki bu maçta olacaklar içine doğmuş gibi geldi bana. Juve'nin zaten şampiyonluk şansı yok da, dördünülüğü kaybetmezlerse iyidir.

Roma ise Inter'in yenildiği bir haftada tıpkı Juve gibi Livorno ile 3-3 berabere kalarak büyük bir fırsat tepti. Yenik duruma düştükten sonra 2 gol atıp öne geçen, akabinde beraberlik golüne hemen cevap veren başkent ekibi, ikinci yarıda Lucarelli'nin penaltı golüne engel olamayarak 1 puana razı oldu. Roma eğer kazansaydı puan farkını 4'e indirecekti ama şimdi 6 puan geriden takip edecek Inter'i.

Bunlar dışında Genoa kendi sahasında Cagliari'ye 5 gol atarken, neden 3 gol yediğini sorgulamalı bence. Ayrıca Lazio da evinde Bari'ye 2-0 kaybederek düşme hattının 3 puan üstüne kadar geriledi. Bu sene bu kadroyla küme düşerse Avrupa'da sezonun en büyük hayal kırıklığı olarak Lazio'yu not düşebiliririz. Öyle ya; Kolarov, Ledesma, Zarate, Floccari, Rocchi, Hitzlsperger, Mauri gibi oyuncular Serie A'da kaç takımda var?

Bizim ligimizde İstanbul Belediyesi deplasmanında 87. dakikada 1-0 yenik duruma düşen Diyarbakır takımının seyircileri sahaya girip oyuncuları kovalayınca maç tatil edildi. Eğer Bursa ve bugünkü maçlarda hükmen yenik sayılırsa otomatikman küme düşecek olan Diyarbakır'ın bundan sonraki maçlarda 3-0 yenik sayılması gündeme gelecek. Bu durumda Bursa, Beşiktaş ve G.Saray da bedavadan 3 puanı cebe indirmiş olacak.

Gece seansında zor geçmesi beklenen Barcelona-Valencia maçında ilk yarı golsüz geçildikten sonra ikinci yarıda sazı eline alan Messi inanılmaz goller atarak takımına adeta hayat öpücüğü verdi. Şu aralar Real Madrid, Valladolid deplasmanında ve 20 dakika golsüz geçildi. Milan ise evinde Chievo ile, puan farkını 1'e indirmek için oynuyor. O maçın da 37 dakikasında gol olmadı. Takibe devam edyoruz.

Edit: Milan, tıpkı daha önce belirttiğim gibi çok zor olsa da kazanmayı başardı ve liderle arasındaki puan farkını 1'e indirdi. Golü 90. dakikada Seedorf attı. Real geçen haftadan önceki birkaç maçında olduğu gibi yine gol şov yaptığı maçta Valladolid'i deplasmanda 4-1 yenerek liderliğini sürdürdü. Fransa'da ise Toulouse ile Marsilya 1-1 berabere kalırken Toulouse'un golünde asisti Colin Kazım yaptı.