11 Mart 2011 Cuma

"İçeriden" Mourinho yorumu

"O doğuştan bir kazanan, sizi nasıl kullanacağını ve sizden en iyi performansı nasıl alacağını biliyor. Ama asıl problem sizden ayrı olduğunda yaşanıyor.

O hesapçı, acımasız ve hırslı. Oyuncuları göz önünde tutmamayı seviyor ki, kendisi şöhret yakalasın. Beraber sarhoş olur ve şakalaşırdık ama sonra herkesi unutur ve yeni oyunculara odaklanırdı. Oyuncuları boş verdi ve tüm krediyi kendi aldı. Hiç kimsenin ondan daha meşhur olmaya izni yoktu."

Claude Makelele'nin El Confidencial'a yaptığı açıklamalar..

Fener'den hafif cevap

Fenerbahçe kulübü, biliyorum ki herkesin "ağır" diye niteleyeceği cevabı verdi bugün eziklere. Ama bana göre inanılmaz derecede hafif ve terbiyeli ifadeler kullanılmış. Bir taraftar olarak şahsen ben bunu sindiremiyorum. Muhatap alınan yaratıkların nasıl namussuz, onursuz, gurursuz, aşağılık insan müsveddeleri olduğu düşünülürse, ifadelerin ne denli hafif kaldığı daha iyi anlaşılır. Bu adamlarda utanma duygusu adına hiçbir şey kalmamış ki, bu söylenenlerden etkilensin.. Hele Trabzon'a maçı sattıklarını kendi ağızlarıyla söyleyen Beşiktaş'ın tüp kafalı, geri zekâlı zengin çocuğu başkanına çok az değinilmiş. Buna isyan ediyorum.

Açıklamanın tamamı şöyle:

"Değerli Basın Mensupları;

Şampiyon olmak adına şaibe yapmakla, karşı takımların kalecilerini futbolcularını ayartmakla suçlanan ve adeta her fırsatta futbol dünyasının derin devleti yakıştırması yapılan kulübümüz, başkanımız ve yönetimimiz acaba son maçta mı futbolcuları ayartmayı şike yapmayı mı unutmuşlardır? Fenerbahçe bu kez şaibe yapmayı unuttuğu için mi şampiyon olamamıştır? Yıllardan beri adeta her şampiyonluğumuzda bizleri hakemleri etki altında bırakmak, federasyonu kullanmak gibi son derece çirkin iddialarla itham edenleri bugün bir kez daha lanetliyoruz.

Liderliğe yükseldiğimiz andan itibaren Fenerbahçe düşmanlarının ve futbol dünyasında yaratılmaya çalışılan Fenerbahçe düşmanlığının ne kadar çirkin bir boyuta ulaşabileceğini hep beraber gördük ve bundan utanç duyduk. Biz şampiyon oluyorsak bunu gerçekten hak ettiğimiz, yöneticilerimizin gece gündüz demeden gösterdikleri özverili çalışmaları, futbolcularımızın sahada akıttıkları terleri, taraftarımızın Türkiye’nin dört bir yanında tribünlerde sesleri kısılıncaya kadar tezahürat yaparak takımlarına destek vermeleri ile kazanıyoruz.

Fenerbahçe’nin şampiyonlukları hak edilmiş ve bazı kendini bilmezler tarafından kirletilemez şampiyonluklardır. Şimdi sormak istiyorum: Fenerbahçe şampiyon olsa lig kirli ancak Bursaspor şampiyon olduğu için temiz midir? Bu nasıl bir ayıp, bu nasıl bir ahlâk yoksunluğudur? Türkiye’de futbol, bunları dillendirenler, bunları savunanlar ve bunlara inanarak prim verenler ile hiçbir yere varamaz. Ne millî takımlarımız, ne kulüp takımlarımız böyle kısır tartışmalar ve yıpratma kampanyalarının yürütüldüğü bir ülkeden çıkarak uluslararası arenada kalıcı ve istikrarlı başarılar elde edebilir.

Futbol ailesi, içleri çürümüş bu insanları aralarından derhal temizlemelidir. Bu zihniyet yok edilmezse Fenerbahçe Spor Kulübü bir yıl şampiyonluk kupası kaybetmiş olabilir ama ülke futbolumuz tüm geleceğini kaybedebilir. Türk futbolu komplocu ve iftiracılar eline bırakılamayacak kadar kıymetli ve değerlidir.

Değerli arkadaşlar bu bölümü not almanıza gerek yok. Bu konuşmanın 19 Mayıs’ta, lig şampiyonluğunu kaybettikten hemen sonra yaptığımız basın toplantısından bire bir alındığını hatırlayacaksınız.

Bu açıklamadaki kişi ve kurumların isimlerini değiştirdiğimizde, geçen sezondan bu yana değişen hiçbir şey olmadığı çok net bir şekilde görülecektir. Gelinen noktada artık bu senaryolar, komplo teorileri, kitleler tarafından da itibar görmemektedir.

Şerefli 2.’liklerden bahsedenlerin, o 2.’likleri bize karşı alamadıklarını bir kez daha hatırlatırız. Sayın Süleyman Seba’ya ait "şerefli ikincilik" sözünün manevi anlamını da aşan "daha" şerefli ikincilikler kulübümüzün yakın tarihinde bulunmaktadır. Bu ikincilikler, camiamızı çok derinden üzmüş ve travma yaşatmış olsa da, bu düzen içinde kulübümüzün ne denli temiz olduğunun da en açık göstergesidir. İkinciliklerimiz, futbolun "derin abisinin" aslında kimler olduğunu, kimlerin futbolu kendi çıkarları için kirlettiğinin en açık göstergesidir. Kendilerini "temiz ligci" olarak isimlendirenlerin gerçek yüzünün ne olduğunu bugün herkes bir kez daha görmüştür.

Sayın Süleyman Seba’yı referans gösterenler, bugün Süleyman Seba’yı "Efsane başkan" yapan değerlerin, "son maçta düşen ya da şampiyon olan takımı belirlemek" ya da "Lig bizim kupa sizin" gibi değerler olmadığını anlamalıdır.

Değerli arkadaşlar, bazı talihsiz açıklamalar söylendiği anda yarattığı etkinin çok fevkinde olan etkilerini yıllarca sürdürebilir. "Kupa bizim, lig sizin" söylemi bundan 2-3 sezon öncesine ait. Hayatın cilvesine bakın, bu sezon Beşiktaş ile Trabzonspor, Ziraat Türkiye Kupası’nda aynı grupta yer aldı. Ne tesadüftür ki Trabzonspor, Beşiktaş’a yenildi; Beşiktaş’ın kupada ilerleyişine izin verdi.

Beşiktaş da Trabzonspor’a yenildi ve Trabzonspor’un şampiyonluk iddiasını sürdürmesine olanak tanıdı. Biz de bugün bu sonuçlara bakarak ve o söylemi hatırlayarak bir anlam mı çıkarmalıyız?

Görüyor musunuz, düşüncesizce söylenen bir söz tarih boyunca peşinizi bırakmıyor. İşte bu yüzden hala Süleyman Seba’yı size örnek olarak gösteriyoruz. Her sezon benzer şekilde talihsiz açıklama yapmayı gelenek hale getiren Beşiktaş Kulübü, Trabzonspor’un açıklamasını takiben bir açıklama yayınladı. Bu açıklamada bir bölüm, son derece çarpıcı geldi bizlere.

Şöyle ki; açıklamada "TFF, Trabzonspor ile oynadığımız maçı berabere bitirmek için hakeme talimat verdi ama sonuç Trabzonspor’un galibiyeti ile bitti. Yani biz oyunu bozduk" anlamına gelen ifadeler kullandı. Beşiktaş Kulübü Yönetimi, çok net bu anlamı ihtiva eden bu açıklamanın sorumluluğunu da önceki talihsiz açıklamaları gibi tarih boyunca taşıyacaktır. Onun içindir ki asla Süleyman Seba gibi efsane bir başkanın nitelikleri sizlerde bulunmuyor. Onun içindir ki size kimse efsane demiyor.

Trabzonspor maçının hemen ardından "Hakemlik bir durum yok, biz kendimize bakalım" diyen Beşiktaş Basın Sözcüsü Sayın Prof. Dr. Mete Düren’in ardından, kulübün fırsatçı yaklaşımla kaleme aldığı internet açıklaması Beşiktaş Kulübü’nün samimiyetinin ve ciddiyetinin çok basit bir şekilde dışa vurumudur. Bu açıklamadan biz bilerek yenildik anlamı çıkmaz mı? Kamuoyu hangi açıklamaya inanmalıdır? Mete Düren’in kendi açıklamasına mı? Mete Düren’in imzasının da olduğu kulüp açıklamasına mı?

Sayın Sadri Şener, son günlerde sürekli özür diliyor. Çok özür dilemek çok hata yapıldığına delalettir. Şener, Kayserispor maçının ardından tribünlerden atılan yabancı madde kafasına isabet eden hakem Yunus Yıldırım’dan özür diledi. Sayın Şener’in bu özrü kabahatinden büyük mü, bilemeyiz. Ancak benzer eylemlerde, kulübümüz 2 maç seyircisiz, Gaziantepspor ise hükmen mağlubiyet ve 1 maç tarafsız saha cezası aldı. Trabzonspor ise yalnızca 1 maç saha kapatma cezası aldı.

Sayın Şener bugün şikayet ettiği futbol federasyonun, bu olay sebebiyle Trabzonspor’a verdiği cezayı nasıl değerlendirmektedir? Sayın Şener, değerlendirmesinin ardından belki TFF’den de özür dileyecektir.

Sayın Şener, Beşiktaş maçının ardından da Beşiktaş Kulübü’nden özür diledi. Şener, hocasının kafasına ayakkabı fırlatılan maçın ardından "Şeref Tribünü’nde bir itiş kalkış oldu. Sonra ben camia adına özür diledim. Şenol hocayı sakinleştirmeye çalıştık, sakinleşti ve soyunma odasına gitti. O da haklıydı. Beşiktaş’a karşı 10 kişiyle galip gelmek kolay değil. Zoru başardı, sevinmesi doğaldır. Beşiktaş camiası bizim çok sevdiğimiz bir camiadır. Bir hatamız olduysa kusura bakmasınlar." dedi.

Trabzonspor aynı açıklamasında, Gençlerbirliği’nin haklarının kim tarafından savunulacağını soruyor. Emin olun, Gençlerbirliği yönetimi de en az Trabzonspor yönetimi kadar kendi haklarını savunmaya muktedirdir. Ancak merak ediyoruz, Kayserispor ile oynanan her iki maçta da Trabzonspor lehine olan hakem hatalarından dolayı Trabzonspor Yönetimi ne yapmıştır? Tahmin ediyorum Sayın Şener, böylesine bir alışkanlık edindiğinden Kayserispor yönetiminden de özür dilemiştir. Bilemiyorum, basın yansımadı.

Aynı açıklamada, Trabzonspor yönetimin kendi hakkını kendinin almaya muktedir olduğu, saha dışı yöntemlere başvurulacaksa bu yöntemlere de başvuracağı yazılıdır. Açıklamanın bu bölümü hem ceza hukuku, hem futbol disiplin hukuku bakımından suçtur.

Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Kimse hukuk dışında hak arayamaz, hele hele hiç kimse kendi hakkını kendisi alamaz.

Yine aynı açıklamada, "inine çekilen" medyadan bahsedilmektedir. İne neyin çekildiği herkesçe malumdur. Açıklamanın bu kısmının muhatabı "medya" olduğuna göre, Sayın Sadri Şener, sanırım, bundan sonraki ilk fırsatta da medyadan özür dileyecektir.

Açıklamada "70’li yılların "geride kalmış" yöneticilik anlayışından bahsetmektedir. Bugün Trabzonspor yönetiminde bulunanların, 70’li yıllarda en çok şampiyon olan takımının Trabzonspor olduğunu bilmediği anlaşılmaktadır.

70’li yılların yönetim anlayışı, açıklamada kast edildiği üzere yanlış ve hatta gayrı ahlaki bir anlayış ise bundan en çok Trabzonspor yararlanmıştır. Bence, Trabzon fırtınasının tohumlarını atan ve her biri birbirinden değerli şampiyonlukları elde eden 70’li yılların başkan ve yöneticileri içinde bulundukları maddi koşullar göz önünde bulundurulduğunda elleri öpülecek, şükranla anılacak insanlardır.

Sayın Sadri Şener bu açıklamadan dolayı hiç vakit kaybetmeden Trabzonspor’u Trabzonspor yapan 70’li yılların başkanlarından, yönetim kurulu üyelerinden, teknik adamlarından ve futbolcularından da özür dilemelidir.

Kısacası, imzasız yayınlanan son açıklamadan dolayı, Sayın Şener’in özür dilemesi gereken o kadar kişi ve kurum var ki, Sayın Şener özür dilemeye bugün başlasa, özürlerini herhalde ancak ligin sonuna bitirebilir.

Bir kez daha vurgulamak isterim ki, çok hata yapanlar çok özür diler. Sadri Şener, özürlerine son vermek için nerede yanlış yaptığını düşünmeli, sonradan özür dilemeyeceği tasarruflarda bulunmalıdır.

Burada sizlere, maçlarımızda yapılan hakem hatalarından Trabzonspor Kulübü özelinde mukayese yapabilir, bunları görsellerle de destekleyebilirdik. Ancak bunun kimseye faydası yok, olmaz da. Üstelik bu mukayese herkes tarafından zaten açıkça görülüyor ve biliniyor.

Yapılanların hata olduğunu düşünüyorsak sorun yok. Ancak eğer art niyet olduğuna inananlar varsa, bunları içinde tutmasınlar; şüphelerini yetkili mercilere hemen iletsinler. Eğer hem art niyet olduğunu düşünüyor hem de gerekli şikayetleri yapmıyorlarsa, faydasız polemiklere girmemelidirler.

Fenerbahçe Spor Kulübü olarak yaptığımız açıklamalar, yine aynı kişiler tarafından deforme ediliyor. Ben buradan tekrar etmek istiyorum, tıpkı Başkanımızın devre arasında ifade ettiği gibi "Bizim isteğimiz, hakem atamalarında ve kararlarında standardizasyon; hakemlik müessesesinin eğitim ve imkânlarının artırılarak hata oranlarının en aza indirilmesi." Bunun dışında hiçbir amacımız yok. Bu düşüncenin de dün olduğu gibi bugün de arkasındayız. Yani hakemlik müessesinin çağı yakalamasını istiyoruz. Bu konuda dün olduğu gibi bugün de aynı söylemdeyiz, çizgimizi koruyoruz.

Düşüncelerinde değişiklik olanlar, başkaları… Buna ilişkin çok sayıda örnek vermek mümkün ama ben örnek vermeyeceğim çünkü bunların kimler olduğunu herkes görüyor. Sezonun 2.yarısından itibaren zaten hepimizin gözleri önündeler.

Bu arada Sayın Şener’in, TFF’den UEFA’dan yan hakem istediğine dair açıklamalarına da bir paragraf açmak istiyorum. Sayın Şener, TFF’nin elinde UEFA yardımcı hakemi yoktur. Aslında UEFA'da da hakem ya da yardımcı hakem yoktur. Eminim, federasyonun elinde UEFA yardımcı hakemi olsaydı, onlar da seve seve UEFA hakemlerini maçlarımızda görevlendirirdi.

Muradınız, FIFA yardımcı hakemi ise lütfen bizim maçlarımıza da diğer takımların maçlarına da bir bakın. Sadece bu istek üzerinden TFF’yi salvo ateşine tutmanızı zorunlu bir kusur arayışı çabası olarak görüyorum.

Aynı açıklamada; Gençlerbirliği maçında yapılan hakem hataları, hemşehrilik dayanışmasına bağlanmıştır. Bugün, ligimizde Diyarbakır’dan 2 yardımcı hakem; Trabzon’dan ise 8 hakem görev yapıyor. Üstelik bu hakemlerin ikisi üst klasman hakemi ve bu hakemler maçlarımızı yönetmişler. Örneğin ilk yarıda oynadığımız Konyaspor’u yendiğimiz maçını hakemi Abdullah Yılmaz, Trabzon bölgesi hakemi.

O maçı, futbolcumuz Özer’in ayağı kırıldığı maç olduğu için örnek gösteriyorum. Müsabaka hakemi, söz konusu pozisyonda faul kararı dahi vermemişti. Yöneticilerimiz bunu farklı yorumlayıp, ağır ithamlarda bulundular mı? Ya da hiç bir hakem yorumcusu, bunu komplo teorileri ile ya da mızrak çuval örneği ile gündeme getirdi mi? İki yüzlü olan kim?

Değerli arkadaşlar; lütfen siz de kayıtlara bakın, bugün Süper Lig’de Bursalı hakem yok. Bursaspor geçen yıl nasıl şampiyon oldu? Bu nasıl bir mantıktır? Böyle bir şey olabilir mi? Bu yaklaşım şekli en çok Trabzonspor’a ve Trabzon hakemlerine zarar vermez mi? Bunu görebilmek veya gösterebilmek için ne yapmak gerekiyor? Şimdi Sayın Şener dönsün ve baksın yanlış yaptığını anlayacaktır

Şimdi bir hakem yorumcusu, Sayın Nihat Mızrak’ı tüm maçlarımızda bize yardım etmiş gibi kamuoyuna sunuyor. Bu sunum üzerine tarihi gerçeklere bakmayanlar da bunu doğru sanabilir.

Sayın yorumcu, 2003-2004 sezonunda Rizespor ile Rize’de oynadığımız maçı da hatırlıyor musun? O dönem 16 maçlık bir galibiyet serimiz vardı ve o maçta yenildik. 2006/2007 sezonunda Sakarya’da Sakaryaspor ile oynadığımız maçı da hatırlıyor musun? O maçlarda nasıl hakem hataları vardı, maçın yardımcı hakemi kimdi? Hatırlıyor musun? Eminim hatırlamayacaktır. O kişi bugün tartıştıkları Nihat Mızrak’tır.

Değerli arkadaşlar, Trabzonspor Kulübü Başkanı, ligin ikinci yarısından beri sürekli Fenerbahçe üzerinden mesajlar veriyor. Hakem hatalarından, komplo teorilerinden bahsediyor. Ancak söyleyebildiği sadece iki hata var.

Bunlardan biri Kayserispor maçında kaleci Volkan Babacan’ın yaptığı hata. Ama kaderin cilvesi, bu hatanın bir benzeri, iki hafta sonra kendi maçlarında olunca iki hafta boyunca ortalığı yangına veren Sayın Şener, sorulduğunda, "Ben şaka yaptım" diyebilecek kadar da rahat ve sorumsuz. Şener’in dile getirdiği lehimize gelişen bir diğer hata ise Gençlerbirliği maçında attığımız ilk gole dair. Bu maç 4-2 bitti. Verilmeyen penaltımız, iptal edilen golümüz de cabası.

Kayserispor maçıyla hakemleri suçlayanlar, genç bir kaleciyi töhmet altında bırakanlar yine kaderin bir cilvesi, iki hafta sonra yine Kayseri maçında yine Kayseri’nin kalecisinin benzer bir hatasıyla henüz 3. dakikada gol buluyorlar.

Gençerbirliği maçındaki ilk golün ofsayt olduğunu, Metin Şentürk özelinden yapılan bir örnekle yorumlayan değerli yorumcular, iki sezon önce Olimpiyat Stadyumu’nda, İstanbul Büyükşehir Belediyespor ile oynadığımız maçta, arka arkaya yediğimiz biri yaklaşık 1 diğeri yaklaşık 2 metrelik ofsayt gollerini nasıl açıkladılar? Gençlerbirliği maçında, bu tartışılan gol dışında 3 gol daha attık. Bu gollerin hiç mi değeri yok?

Sayın Şener Trabzonspor liderken şunları söylüyordu, "TFF Başkanı Mahmut Özgener’i eskiden beri tanırım. Çok iyi bir aile çocuğu. Medeni bir insan. Destekler miyim, evet desteklerim. Ben memnunum federasyondan. Memnun olmamam için sebep yok. Güzel şeyler yapıyorlar." Şimdi önceki açıklamanızdan farklı olarak federasyonu ve kurullarını, hakemleri taraflı olmak ile suçluyorsunuz.

Sayın Aziz Yıldırım’ın Kulüpler Birliği Başkanlığı’na dair, "Aziz Yıldırım çok çalışkan biri. O, Kulüpler Birliği’ne her şeye hazırlıklı olarak geliyor. Ben onları yapamam açıkçası. Dünya kadar işle uğraşıyor. O’nun orda olması kulüpler için avantaj. Başkan elini kaldırdığında onun adaletine olan güvenimle ben de elimi kaldırıyorum" deyip ardından bugün Sayın Aziz Yıldırım’ı tarafsızlığını yitirmekle suçlamanız gibi.

Sayın Şener, puan farkının 9 değil olsa 19 olsa kapanacağını ifade ediyor bir diğer açıklamasında. Öncelikle Sayın Şener lig tek devreli değil. Yani ilk yarıyı lider bitiren Şampiyon olmuyor. Nasıl ilk yarıda puan farkının yapılması normal ise ikinci yarıda puan farkının kapanması da o kadar normal. Sayın Şener’in paniğe kapılmasına gerek yok; ligin bitimine henüz 10 hafta var, henüz lig bitmedi. Bu yarışı en az hata yapan kazanacak. Bunun için önceliğiniz kendi işiniz olsun. İşinizi hatasız yapın. Sonunda vicdan azabı çekmeyin. Sonunda her şeyden önemlisi hiçbir zaman bu kadar özrü bir arada dilemeyiniz.

Daha önceden Trabzonspor ile yaşadığımız şampiyonluk yarışında istenmeyen olaylar yaşanmıştı. O yaşanaların kapatılması için en büyük çabalardan birini Sayın Aziz Yıldırım harcamıştır. Koskaca Trabzonspor camiasının kimyasını Sayın Aykut Kocaman’ın açıklamaları bozmuş. Şimdi sizlere Sayın Aykut Kocaman’ın açıklamalarını okuyacağım;

"Benim kişiliğimi karakterimi herkes bilir. Başkalarının başarı ya da başarısızlığına kılıf aramam. Sorunu kendimde ararım. Ama bazı şeylerin de gündemde olması, konuşulması gerek. Bakıyorum kimse gündeme getirmiyor. Trabzonspor takımının aldığı başarıları, Şenol Hoca’nın elde ettiği başarıyı yadsımak yanlış olur. Bir teknik adam olarak alkışlamak durumundayız. Ancak kimse yanlış anlamasın ama Trabzonspor son 3 haftada kritik maçlar oynadı. Bu 3 maça bakmak lazım. Gaziantepspor, Bucaspor, İstanbul Büyükşehir Belediyespor... 3 maç 3 penaltı. Bu penaltılar Trabzonspor’a kasten, isteyerek verildi, demiyorum. Fakat kimse bunları incelemiyor. Ancak maçların kritik anlarına denk gelen penaltılara bakmak gerek"

’Hakemler hakkında daha ne kadar konuşmayacaksınız?’ sorusu üzerine Sayın Şenol Güneş ise; "Bu ülke bizim ülkemiz. Bu iş de benim işim. Ben oyuncularımı çalıştırırım, sahaya sürerim. Oyuncunun görevi çıkıp sahaya topunu oynamaktır. Hakemin görevi de doğru karar vermektir. Vermiyorsa ne yapılabilir, hiç birşey yapamayız. Bu ülkede hukukun işlemediği, adaletin olmadığı yerde saha içinde bunları tartışırsak kan gövdeyi götürür. Ben o konuda susmaktan yanayım. Biz susalım da hakkımız yensin demiyoruz. Varsa gücümüz düzeni değiştirelim. Ülkeler, devletler yıkılıyor, bu tür kanayan yarayı kaşımak sonunda kazananı da kaybettirir." demiştir.

Her iki teknik direktörün yaptığı açıklamaları alt alta koyun ve okuyun, bugünkü açıklamalara dair domino etkisini, Aykut Hoca’nın konuşmasının başlattığı söyleniyor.Hatta dahası Aykut Hoca’nın iki cümlesinin koskoca Trabzonspor camiasının kimyasını bozduğu söyleniyor.

Lütfen bir okuyun ve değerlendirin. Sayın Güneş’in, BJK maçındaki sözleri ve davranışları sebebi ile bizzat Sayın Şener, BJK’dan özür dilemedi mi? Sayın Kocaman, bugüne kadar buna benzer bir şey yaptı mı?

Değerli arkadaşlar "hakem odası basıldı" diye bir şehir efsanesi aldı başını gidiyor. Kim hangi odayı basmış? İnsanlar işlerine geldiği gibi her konuda değerlendirme yapıyorlar. Olaya ilişkin hakem raporu, bir gazete tarafından aynen yayınlandı. Raporda yazılan her şeye itibar ettiniz ve her şeyi doğru kabul ettiniz. Peki raporda hakem odasının basıldığı da yazıyor muydu? Ya da temsilci, gözlemci raporlarında bu konuda herhangi bir şey yazılmış mıydı?

Yaptığımız her açıklama, "lige ayar çekme", "tehdit" gibi başlıklar ile isimlendirilirken bunların kat be katını yapanlar, "centilmen, esprili, şakacı, sevimli, nüktedan" olarak isimlendiriliyor.

Hakeme hakaretten 2 maç ceza alan Sayın Güneş; dingin ruhla, olgunlukla, centilmenlikle övülürken nasıl oluyor da ikinci açıklamanın sahibi Sayın Kocaman domino etkisi yaratmakla suçlanıp, her şeyin müsebbibi olarak gösterilebiliyor.

Kayserispor kafilesi, Trabzon Havaalanı’nda taşlarla karşılanırken; Trabzonspor yönetimi nasıl oluyor da misafirperver ilan ediliyor? Gençlerbirliği oyuncularının antrenmanda söyledikleri ’Trabzonspor için oynayacağız’ sözleri, kolaylıkla "şaka" diye isimlendiriliyor, şampiyonluk yarışında olmayan bir takımın futbolcusunun, şampiyonluğa oynayan takımın rakiplerinin futbolcularını motive etmesi doğal bulunup, normalleştiriliyor. Kısacası işin içinde Fenerbahçe olmayınca her şey çok normal çok doğal karşılanıyor, kıyametler kopartılmıyor.

Değerli arkadaşlar; Futbol basit bir oyun olmakla birlikte bu kadar şakayı bir arada kaldıramayacak kadar da ciddi bir oyundur.

Bu yüzden; kimsenin bu şakaların parçası olmamasını, yine kimsenin kimseyi başkası için motive etmemesini, kimsenin başka bir takım için oynamamasını ve her şeyden önemlisi; ’futbol ailesinin hiç bir mensubu tarafından bunların normal görülmemesini’ tüm yetkililerin de bu gibi durumları sıfır toleransla değerlendirmesini ve cezalandırmasını talep ediyoruz.

On yılı aşan istikrarlı bir yönetimin yarattığı farklılığın bir sonucu olarak her yıl lig yarışının sonuna kadar içindeyiz. Yer aldığımız tüm branşların hemen hepsinde finallerde bizim adımız var. Bunun bir sonucu olarak şampiyonluk iddiasıyla yarışa başlayan takımlar bu iddiayı kaybettikleri anda taraftarlarına, genel kurullarına kısaca camialarına şirin gözükmek, başarısızlıklarına bir mazeret üretmek adına bu tip akıl ve izan yoksunu açıklamaları yapıyor ve bize saldırıyorlar.

Hiç kimsenin başarısı ya da başarısızlığı bizleri ilgilendirmiyor. Biz sadece kendi işimize bakıyor, işimizi iyi yapmaya uğraşıyoruz. Mühim olan yapılan hatalardan arınmak ve bir daha aynı hataları yapmamak.

Başta Trabzonspor olmak üzere başarısızlıkları için mazeret üreten kulüplere sesleniyoruz. Futbol bugün, bu sezon bitmiyor. Her sezon yeni bir yarış başlıyor. En az hata yapanın şampiyon olacağı bir yarış. Herkes kendi işine baksın. Yaptığı hatalara mazeret olarak başarılı olanlara çamur atıp, onları aşağı çekmek için uğraşmasın. Ülkemizde her şey hızla değişiyor ve gelişiyor. Bu değişime ve gelişime kulak verin, uymaya gayret edin. Geçmişten bugüne tekrarlanan senaryolar başta taraftarlarınız olmak üzere artık kimse tarafından kabul görmüyor. Her şeyden önemlisi tarih gerçekleri önünde sonunda ortaya çıkarıyor.

Bugün kirli dediğiniz lig başarılı olduğunuzda sadece sizin için temiz olabiliyor. Bu da o başarını elde edilmesi için emek harcayanların emeğine saygısızlıktan öte bir şey değil. Bu gün memnuniyetle söylenebilir ki bu gerçek sorumlu herkes tarafından biliniyor ve görülüyor.

Sayın Sadri Şener, "Türkiye’nin 3/4'ü bizim şampiyon olmamızı istiyor. Çünkü Beşiktaş ve Galatasaray da bizi destekliyor" diyor. Sayın Şener, o halde geriye kalan 14 takımın sizi desteklemediğini göremiyor musunuz? Yoksa daha sonra onlardan da özür dileyip "Ben nerede hata yaptım mı?" diyeceksiniz.

Sayın Şener, büyük camialara yaslanmak size yakışmıyor. Trabzonspor kendisi tek başına da büyük. Bu şekilde yapılan konuşmaları geçen senede gördük. Galatasaray Bursa’ya maçı satacak diyenler, maçtan sonra utançla ortadan yok oldular. Büyüklük sizin anladığınız anlama gelmiyor Sayın Şener, büyük takımların büyük hedefleri vardır ve küçük işlerle uğraşmazlar. Lütfen bunu anlayın ve kulübünüze büyük işler yaparak hizmet edin.

Fenerbahçe Spor Kulübü, yaşadığı tüm travmalara rağmen, yöneticisi, sporcusu, taraftarıyla kenetlenmiş, hedef birliği yapmıştır. Sağlıklı büyüyen ekonomisi her alanda her branşta final oynayan takımlarıyla Fenerbahçe Spor Kulübü istikrarlı duruşunu sürdürecektir.

Bugün bizimle yarış içinde olanlar gibi davranmadığımız için farklıyız. Tıpkı 1974 yılında İslam Çupi’nin dediği gibi "Şampiyon olmak mümkün Fenerbahçe olmak imkansız."

7 Mart 2011 Pazartesi

Rüya devam ediyor

Fenerbahçe çok kötü başladığı bir sezonda son 12 maçında 11'inci, üst üste ise 8'inci galibiyetini alarak müthiş formunu sürdürdü. Form derken ille de her maç çok iyi futbol oynamaktan bahsetmiyorum elbette, sezonun son çeyreğine girerken artık kazanmanın önemli olduğu böyle bir dönemde üç puanı her ne şartta olursa olsun almaktan bahsediyorum. Beşiktaş maçıyla birlikte vasat futbol oynamaya başlayan ve Kasımpaşa karşısında o görüntüsünü devam ettiren takım, bugün de çok iyi bir izlenim vermemesine karşın (özellikle Cristian girdikten sonra) sakin kalmayı başarıp ne yaptığını bilir bir görüntü arz ederek zor saha ve hava şartlarında çok önemli bir galibiyet elde etti. 3 yıldır şu blogda bağırarak söylediğim ve istediğim şeyi, "formasını ıslatan ve her koşulda elinden gelenin en fazlasını vermeye çalışan futbolcu topluluğunu" görüyoruz ve görmeye devam ediyoruz ya, işte bu her şeyden önemli..

Aykut Kocaman ise topa sahip olamayan, kontrolü yavaş yavaş kaybetmeye başlayan takımını, Dia yerine Cristian'ı oyuna alıp pas yapmaya teşvik ederek galibiyette önemli bir pay sahibi oldu. Ondan böyle bir hamleyi görmek hem sevindirici hem de ümit verici.

Futbolculara tek tek bakarsak mücadele etmeyen tek bir isim bile yoktu. Ama Andre Santos'un, fizik gücü iyi olduğunda dünyanın en iyi sol beklerinden biri olabilecek kadar yetenekli bir oyuncu olduğunu bir kez daha görmek çok büyük bir keyif. Santos'un sahip olduğu özelliklere baktığımız zaman, ondan her konuda daha iyi hususiyetleri olan pek çok sol kanat savunucusu bulunabilir ama onun kadar oyun zekâsı yüksek bir defans oyuncusu bulmak gerçekten de çok çok zor. Geceleri 2-3'lere kadar gece kulüplerinde gezdiği haberlerini alıyoruz ama fizik gücünü muhafaza edip böyle istekli oynadıktan sonra sıkıntı yok.

Onun dışında Niang'ın 2 ay öncesindeki o uyuşuk görüntüsünü Beşiktaş maçıyla birlikte atmaya başladığını bu maçta bir kez daha gözlemledik, bu da gayet güzel. Ayrıca Fenerbahçe'de sakatlık ve cezalar dışında bir kadro istikrarının sağlandığını da görüyoruz. Belki takım iyi gitmese yedek kaldığı için sorun çıkartması muhtemel olan oyuncular da, iyi sonuçlar geldikçe takım ruhunu bozmamak adına sesini çıkart(a)mıyor. Zaten işler iyi gittiği sürece de bu hava kolay kolay bozulmaz.

Gelecek hafta Konya'yı da geçmesi çok muhtemel olan takım, akabinde G.Saray (d), Bursa, Eskişehir (d), G.Antep ve Buca (d) maçlarına çıkacak. Trabzon'un da 3 haftalığına (nispeten) kolay bir fikstüre girdiğini görüyoruz. Bu zorlu ve uzun virajda takımın istek ve arzusunu, azim ve inanmışlığını korumak Aykut hocaya düşüyor. Bunu yapabilirse ve hakemlerin son iki Trabzon maçında olduğu gibi maçlara müdahalesi olmazsa, Fener'in bu gidişi mutlu sona yetecektir.

G.Birliği 2 - Fenerbahçe 4

6 Mart 2011 Pazar

Kanlı pazar

Trabzon, geçen hafta Kayseri maçında camia olarak hiç de iyi mesajlar vermediği ve büyük stres altında olduğu bir dönemde Beşiktaş gibi bir deplasmandan galibiyetle dönmeyi başararak büyük iş becerdi. Üstelik ilk yarıda bir kişi eksildikten ve ikinci yarıda skor dezavantajına düştükten sonra yaptılar bunu. Mücadelelerini, azimlerini ve pes etmemelerini ne kadar övsek az. Şenol Güneş'i de, haftalar sonra ilk kez maçın gidişatına müdahele eden hamleleri nedeniyle kutlamak lâzım, bu da tamam. Ama maçın hakemi, İzmirli diş hekimi Tolga Özkalfa tam bir skandaldı; bunu belirtmemek de yanlış, hatta ayıp olur. Daha maçın başlarında Giray'ın İsmail'e yaptığı hadım operasyonuna önce topu göstererek devam diyen, top Beşiktaşlılarda kalınca da (hemen iki saniye sonra!) ellerini havaya kaldırarak inanılmaz bir eyyam ve yüzsüzlükle "avantaj" işareti yapan bir hakemin Süper (!) Lig'de ne işi var? Bir insan bu kadar çakal, bu kadar şirazeden çıkmış ve bu kadar yüzü kızarmaz olabilir mi? Giray'ı daha 15. dakikada atmadığı yetmiyormuş gibi, ikinci yarıda yardımcısıyla birlikte önde olan Beşiktaş'ın nizamî golünü ve Bobo'ya yapılan yüzde yüzlük penaltısını da yediler. Sonrasında Burak'ın yerde kaldığı dakikada çalınmayan penaltı ve çıkmayan kırmızı kart var. Ama Beşiktaş'ın budanması gerçekleşmese maç oraya gelir miydi? Trabzon haftalardır hakemler konusunda ağladıkça onlardan destek almaya devam ediyor. Şuursuz ve içten pazarlıklı başkanı ise manipülasyon girişimlerinden hiç vazgeçmiyor. Bu gece de "Türkiye'nin dörtte üçü bizim şampiyon olmamızı istiyor" diyerek, her sene sergilenen rezil oyunun perdesini bu yıl için resmî olarak açtı. Bu adamların bu yaşta bu kadar onursuz ve gurusuz olabilmesine şaşırmaya devam ediyorum. Sadri, Adnan ve Yıldırım'ın üçünü toplasanız; adamlık olarak Aziz Yıldırım'ın pisliği bile olamazlar.

Neticede Trabzon bu yıl 24 maçının 8'inde kırmızı kart gören rakiplere karşı oynadı ve buralara kadar geldi. Geçen yıl da Bursa, federasyon, hakemler, satılmış futbolcular ve rakiplerle şampiyon olmuştu. Sezonun bundan sonrası sağlam bir cümbüşle geçecek, tatsız olaylara gebe haftalara girdik; bu görülüyor..

Beşiktaş 1 - Trabzon 2