9 Nisan 2011 Cumartesi

Acid House Kings - Music Sounds Better With You (2011)


İsveçli yürek ısıtan pop trio'su Acid House Kings, 2005 tarihli "Sing Along With the Acid House Kings"in ardından yine neredeyse kusursuz diyebileceğimiz bir albümle geri döndü. Berrak ama (zil, org, üflemeliler vs. ihtiva eden) multi-zengin düzenlemeler, dinleyeni çarçabuk yakalayan mükemmel melodiler, kusursuz ve duygu dolu vokaller ve hem melankolik hem de sevimli olabilen şarkıları ile pop müzik seven her kişinin kalbine kolayca ulaşabilecek bir albüm bu. Bir diğeri için altı yıl daha beklememeleri gerektiğinin bizatihi kanıtı aynı zamanda... 9/10

PJ Harvey - Let England Shake (2011)


'90'ların başında "Dry", "Rid of Me" ve "To Bring You My Love" gibi üç güzide albümle hayatımıza giren ve o zamandan beri "nefes alıp veren en yüce kadın şarkıcı" bellediğimiz Polly Jean Harvey'nin, "White Chalk" isimli karanlık ve depresif albümünün ardından uzun zamandır beklenen dönüşü.. Kişisel ve içe dönük olan önceki tüm albümlerinin aksine şarkı sözlerinde emperyalist İngiltere ve onun girdiği savaşlardan bahseden, Gelibolu yarımadasında insanı hüzünlü ve gözüyaşlı bir yolculuğa çıkaran, müzikal olarak ise nefis gitar tonları, alışılmış duruluktaki vokali ve berrak düzenlemeleri ile insanı kendine bağlayan 40 dakikalık konsept bir güzellik.. 9/10

Elbow - Build a Rocket Boys! (2011)


14 yıllık mazisi olan ve yıllarca (tabir yerindeyse) "sürünen" Elbow'un nihayet "ana akım"a terfi ettiği çalışma olarak değerlendirilebilir bu albüm. Grubun, Mercury Prize'ı kazandığı bir önceki işi "The Seldom Seen Kid" sonrası "ruhunu tamamen kaybetmeye başladığının işareti" olarak gören sadık hayranları da olabilir kuşkusuz ama biz, bu Elbow'dan gayet memnunuz. Orta yaş bunalımlarından, gündelik olaylardan, sıradan insanlardan, çocukluk hayallerinden vs. bahseden aklı başında lirikler; Ortadoğu ezgilerinden orkestral düzenlemelere, trip-hop nağmelerinden gospel korosuna kadar ucu açık bir arazide seyreden müzikal çeşitlilik ve tüm bunların arz ettiği kusursuza yakın uyuma, yılın (şimdiden) en iyi albümlerinden biri ile karşı karşıya olduğumuz hissiyatı eşlik ediyor. 9/10

8 Nisan 2011 Cuma

Kritik viraj

Geçen hafta Kuddusi'nin katlettiği, 2 net penaltıyı vermediği maçta Bursa'ya karşı 2 puan kaybeden Fenerbahçe, yarın akşam Eskişehir önünde belki de ligin en kritik maçına çıkıyor. Trabzon'un G.Saray deplasmanında şansının hiç de az olmadığını herkes biliyor; bu yüzden Fener'in puan kaybı, aradaki farkın bir anda 4 ya da 5'e çıkmasına sebep olabilir. Trabzon zaten hakemlerle birlikte ve kol kola oynadığı için G.Saray onları zorlasa da Bünyamin'den en az 1 tane kıyak görecektir maçta. Bu; penaltı, rakibe verilmeyen penaltı, rakibe yanlış kalkan ofsayt ya da Trabzon'un ofsayttan gol atması şeklinde tezahür edebilir. Kaldı ki bütün G.Saraylılar Trabzon'un kazanmasını istiyor bu maçta, bu durum da olaya ayrı bir boyut katıyor. Velhasıl o maçtan bir Fener taraftarı olarak beklentim yok. Fenerbahçe, şanlı tarihinde hep yaptığı gibi kendi göbeğini kendi kesmek durumunda.

Bülent Uygun ile sert bir takım hâline gelen ve evinde 10 maçta hiç yenilmeyen Eskişehir, 4-2-3-1 ile alanı daraltan, rakibe boşluk bırakmayan ve önce 1 puanı hedefleyen bir anlayışta olacaktır yarın akşam. Kadroyu şu şekilde bekliyorum:

Ivesa - Koray (Diego), Sezgin, Nadarevic, Volkan - Pele, Doğa - Burhan, Sezer, Erkan (Serdar) - Ümit (Batuhan)..

Bu kadro, olabilecek en yüksek gayret ve motivasyonla oynayacağı, ayrıca mükemmel seyircisini de arkasına alacağı için Fener'den puan alabilecek kudrette bir ekip. Bireysel bir hata ya da duran toptan gol yemezlerse şanslarını yüksek görüyorum. Hele öne geçerlerse Fener'in maçı çevirmesi çok zor olur. Zaten 10 maçlık galibiyet serisinin son 3-4 maçında ve puan kaybedilen Bursa maçında Fenerbahçe, kalitesinin uzağında bir oyun oynadı ve formunun da giderek düştüğü izlenimini verdi bize. Umarım bu maç, yeniden çıkışa geçildiği ve yeni bir serinin başladığı maç olarak kayıtlara geçer.

Fenerbahçe'nin maça hangi kadroyla çıkacağı ise meçhul. Benim beklentim şöyle:

Volkan - Gökhan, Lugano, Yobo, Andre Santos - Mehmet, Cristian, Emre, Özer - Alex - Niang..

Bence sahaya çıkması gereken kadro da bu zaten. Sadece son haftalarda takımın en fazla koşan oyuncusu olmasına rağmen bal yapmayan arı görünümündeki Özer'in yerine orta sahanın solunda Caner denenebilir ama bu maç, böyle denemelerin yapılacağı bir maç değil nitekim. Yazılı ve görsel basında Mehmet'in ön libero olduğu, Cristian'ın yerine Stoch'un oynadığı ya da Niang'ın solda, Semih'in santrforda olduğu fantezi kadrolar uçuşuyor adeta ama bence Aykut hoca yukarıdaki 11'i sürecek sahaya. Bir kere Selçuk'un yokluğunda Cristian, takımın topa sahip olması ve oyunu kontrol etmesi için olmazsa olmaz unsur. Camiayla bir türlü barışamayan bu oyuncunun hakkının biraz yendiğini ve son haftalarda hiç fena oynamadığını düşünüyorum. Ayrıca Mehmet, sezon başındaki görüşlerimizin aksine sağ kanatta daha faydalı oynuyor bu yıl. Ön liberoda oynadığında ise takım organizasyon konusunda sıkıntı yaşıyor (bkz. içerideki G.Saray maçı).

Bunun yanında (Dia'nın olmadığını düşünürsek) Stoch ve Semih'in, kulübeden oyuna direkt etki yapabilecek silahlar olarak kenarda oturması da Fener'in lehine olur. Bütün bu silahları sahaya sürüp yedek kulübesine Cristian ve Özer'i oturtursanız, işler iyi gitmediğinde bunları mı alacaksınız oyuna? Saçmalık..

10 maçlık serinin ilk 5-6 tanesinde ortaya koyduğu azim ve kararlılığı sergilerse; ayrıca Alex, Niang ve Andre Santos istekli olursa Fenerbahçe'nin maçı kazanacağını düşünüyorum. Emre'nin dönüşü çok ama çok önemli.

5 Nisan 2011 Salı

Best soundtrack albums


- A Fistful of Dollars - Ennio Morricone (1964)
- A Hard Day's Night - The Beatles (1964)
- Above the Rim - Karışık (1994)
- American Graffiti - Karışık (1973)
- Ben-Hur - Miklos Rozsa (1958)
- Blade Runner - Vangelis (1982)
- Blue Velvet - Angelo Badalamenti (1986)
- Doctor Zhivago - Maurice Jarre (1965)
- Easy Rider - Karışık (1969)
- Gone With the Wind - Max Steiner (1939)
- Hedwig and the Angry Inch - John Cameron Mitchell (2001)
- High Noon - Tex Ritter (1952)
- Jaws - John Williams (1975)
- Kundun - Philip Glass (1997)
- Lawrence of Arabia - Maurice Jarre (1962)
- Local Hero - Mark Knopfler (1983)
- Lost Highway - Karışık (1997)
- Mary Poppins - Richard Sherman, Robert Sherman (1964)
- Meet Me in St. Louis - Hugh Martin, Ralph Blaine (1944)
- O Brother Where Art Thou? - Karışık (2000)
- Oliver! - Lionel Bart (1968)
- Once Upon a Time in the West - Ennio Morricone (1968)
- Pat Garrett & Billy the Kid - Bob Dylan (1973)
- Pinocchio - Karışık (1940)
- Pulp Fiction - Karışık (1994)
- Purple Rain - Prince and the Revolution (1984)
- Saturday Night Fever - Bee Gees (1977)
- Shaft - Isaac Hayes (1971)
- Singin' in the Rain - Arthur Freed, Nacio Herb Brown (1952)
- Snow White and the 7 Dwarfs - Frank Churchill, Larry Morey (1937)
- Superfly - Curtis Mayfield (1972)
- The Adventures of Robin Hood - Erich Wolfgang Korngold (1938)
- The Band Wagon - Arthur Schwartz, Howard Deitz (1953)
- The Godfather - Nino Rota (1972)
- The Good, The Bad and the Ugly - Ennio Morricone (1966)
- The Harder They Come - Jimmy Cliff (1972)
- The Long Raiders - Ry Cooder (1980)
- The Music Man - Meredith Willson (1962)
- This is Spinal Tap! - Spinal Tap (1984)
- Trainspotting - Karışık (1996)
- Ulysses' Gaze - Eleni Karaindrou (1995)
- Velvet Goldmine - Karışık (1998)
- Vertigo - Bernard Hermann (1958)
- Woodstock - Karışık (1970)

Not: Liste alfabetik düzenlenmiştir.


3 Nisan 2011 Pazar

Rezillerin, rezilliğin ligi

Geçen sene İbrahim Toraman ve Rüştü son maçta bütün ülkenin gözü önünde Bursa'ya şampiyonluğu verdi. Rüştü, Fener-Trabzon maçından önce Trabzonlu oyuncuları arayıp "size güveniyoruz" dedi. Egemen, Giray ve Onur, kendilerine giren-çıkan hiçbir şey yokken hayatlarının en gayretli maçını oynadı son hafta. Bütün Türkiye Fener'e karşı birleşti ve sonunda o zavallıların hepsi sevindi. Resmen bayram yaptılar. 27 senedir futbol seyrediyorum, ciddi bir taraftarım ve muhayyilemde, bir taraftarın "rakibinin rakibini tutması" kadar zavallı, ezik ve kancıkça bir tavır bilmiyorum. Ama bu ülkede o kadar çok ezik var ki, dünya üzerindeki bütün abaküsleri yan yana koysan yine sayamazsın.

Trabzon bu sezon başından beri hakemlerle en az 13-14 puan kazandı. Geçen hafta G.Birliği'ne ofsayttan beraberlik golünü attı. Beşiktaş ve Antep'i deplasmanda (yenik durumdayken) hakemlerle yendi. Kasımpaşa ile oynarken rakibin 2 ya da 3 penaltısı verilmedi, ki bir tanesi uzatma dakikalarındaydı. Ama başkanı da teknik direktörü de ağlamaktan hiç usanmadı haftalar boyunca. Ve bu akşam muratlarına erdiler. Yaptıkları propagandanın sonucunu bugün aldılar.

Bunun yanında internet sitelerinde, bloglarda "Fenerbahçe'nin maçlarında sert oyuna müsamaha gösteriliyor" diyen reziller bu akşamki maçtan sonra ne düşünüyor, en ufak temaslara faul çalan hakemi gördükten sonra ne diyorlar, merak ediyorum. Muhtemelen yine utanmamıştır onlar ama biz artık sıtkımızı sıyırma noktasına geldik. Maçla ilgili hiçbir şey yazmak istemiyorum. Fenerbahçeli oyuncuların her birini bir taraftar olarak alnından öpmek isterdim sadece. Her zaman "böyle oynasınlar canımızı yesinler" diyoruz, hâlâ aynı şeyleri söylüyorum. Bu kadar çok kedinin-köpeğin bir kulübe karşı birleşip içlerinden birinin başarısıyla sevinmesi çok komik ve insana o hedef takımı tuttuğu için gurur duyduran bir şey. Bunlar her sene Fener'e karşı birleşsin, sezon sonunda içlerinden biri şampiyon olsun; sonra hep beraber sevinsinler. Bu sadece Fener'i yüceltiyor, hepsini birden ise itin g.tüne sokuyor; haberleri yok.

Fenerbahçe 0 - Bursa 0