30 Nisan 2011 Cumartesi

"Onursuz, riyakâr, iftiracı"

Barcelona'nın Chelsea'yle 2009'daki, Real Madrid'le 2011'deki eşleşmelerinin ortak noktası, iki rakibinin Katalan devine karşı anti-futbol oynamaya çalışmasıydı. Son 3 Clasico'nun ilk ikisinde Real Madrid, Barcelona'ya karşı atak yapmaya çalıştı fakat üçüncü maçta Mourinho olayı çok ileri götürdü ve fazlasıyla negatif bir futbol oynattı, bu da kendisine sorun yarattı. Pepe'nin kırmızı kartı kesinlikle ağırdı ama Mourinho unutmamalı ki, vatandaşı daha bir hafta önce Kral Kupası finalinde oyundan atılmalıydı. Valencia'daki maçta Real Madrid kupaya ulaşırken bu kararların yardımını almış oldu.

Mourinho şunun farkına varmalı: Dehasına rağmen, her sene her kupayı kazanamaz. Bu imkânsız bir şey ve artık takımlarının aldığı nadir mağlubiyetleri hazmetmeli. Ajax '71-'73, Bayern '74-'76 ve Milan '89-'94'ten bu yana, gördüğümüz en iyi kulüp takımı 11'ini bizlere sunan Barcelona'nın başarılarını küçümsemesi tamamen onursuzca bir hareket. Desteklemenin mümkün olmadığı vahşi teorileri ise riyakâr ve iftiracı.

Goal.com yazarı Carlo Garganese, hayranlığını gizlemediği Mourinho hakkında...

The Field - From Here We Go Sublime (2007)


Üzerine kurulacak her cümlenin, yapılacak her afili yorumun kifayetsiz kalacağı; müzik zevki yüksek standartlarda seyreden ve elektronik müzikle haşır-neşir olan her kişinin bağrına basacağı harikulade bir albüm. İlk şarkıdan sonuncusuna kadar duyduğumuz melodiler, tanık olduğumuz düzenlemeler, yaratılan "atmosfer" ve albümün sahip olduğu bütünlük duygusu tek kelimeyle eşsiz. Aphex Twin'in, müzik tarihinin en dahiyane işlerinden biri olan, 1992 çıkışlı, "Selected Ambient Works '85-'92" isimli başyapıtını aşılmaz mı sandınız? The Field, "From Here We Go Sublime" ile onu kimine göre aşmıştır, kimine göre aşamamıştır ama onun, vakti zamanında geçtiği (ve bugüne kadar kimselerin bilemediği/bulamadığı) yollarda gezindiği kesin. 10/10

29 Nisan 2011 Cuma

Madrid'de sağduyunun sesi

"Perez'in Jose Mourinho'ya kulüpte bu denli insiyatif vermesi Real Madrid'e yakışmıyor ve bu durum kulübü bir felakete sürükleyebilir."

"Jose Mourinho'nun Barcelona maçı sonrası yaptığı açıklamalar, Real gibi büyük bir kulübe asla yakışmıyor. Başkan tüm yetkiyi Mourinho'ya vermiş. Bu hiç de Real Madrid'e göre değil. Kulübün CEO'su bile Mourinho'nun odasına giremiyor. Benim zamanında en ufak bir olay bile skandal olarak lanse edilirdi. Mourinho'nun yaptıklarının bedelini ise taraftar ödüyor."

"Görüldüğü kadarıyla Real Madrid hakemlerden şikayet edecek kadar küçüldü ve bunun tek sorumlusu Jose Mourinho'dur. Real Madrid, hakemlerden yana dert yanmayacak kadar büyük bir kulüptür. Barcelona maçı sonrasında düzenlenen basın toplantısı utanç verici. Her şeyin üstüne işin içine Unicef'i katmak daha da uygunsuz bir durum."

Dünyanın en onursuz, en ahlâk yoksunu ve en çok ağlayan teknik direktörü hakkında, Real Madrid kulübü eski başkanlarından Ramon Calderon'un söyledikleri...

28 Nisan 2011 Perşembe

Beşiktaş-G.Saray maçı izlenir

Yıllardan beri sadece bizim ligde değil, bütün liglerde derby'lere baktığımız zaman maçın adı ne kadar büyür, takımlar üzerindeki stres ne kadar artarsa futbol kalitesi de ona mukabil aynı oranda azalıyor. En yakın örnek, son dönemde oynanan El Classico'lar.. Söz konusu maçlarda iki takımdan birini destekleyenler için maç süresince duyulan heyecan ve ortaya konan mücadele belki en üst seviyede oluyor ama tarafsız gözler için Real-Barça maçı bile bir kabir azâbına dönüşebiliyor. Dün olduğu gibi..

Öte yandan adı derby olsa da takımların pek fazla iddiasının olmadığı, stres dozunun az olduğu maçlar da bir o kadar seyri zevkli bir şekilde tecelli ediyor. Bu bağlamda, Cumartesi oynanacak olan Beşiktaş-G.Saray maçının da, izleyen herkese büyük keyif vereceğini düşünüyor ve öngörüyorum. Tüm Türkiye'nin düşman olduğu bir takımın taraftarı olarak biz Fenerlilere "stressiz bir derby" izlemek haram belki ama, G.Saray ve Beşiktaş sevdalıları için an itibarıyla durum çok farklı. Çevremizde konuştuğumuz hemen tüm taraftarlar "nesini seyredelim bu maçın?" diyor ve bence ziyadesiyle yanılıyorlar. Asıl zevkli, kaliteli ve gollü olması muhtemel olan maç bu maçtır. Her iki takımın sakat ve cezalı oyuncuları da bu anlamda müsabakanın çizgisini etkilemez diye düşünüyorum (Beşiktaş'ta Bobo da oynayacakmış, neyse ki sahaya forvetsiz çıkmayacaklar). En nihayetinde Üç Büyükler'in ikisinden bahsediyoruz. İki takımın da iddiası olmadığı için rahat ve özgüvenli olmalarını bekleyebiliriz.

Bence hangi takım taraftarı olursa olsun, hiçbir futbolsever hafta sonu bu maçı kaçırmasın. Naçizane tavsiyemdir.

27 Nisan 2011 Çarşamba

Kötüler kaybeder

Üç yıldır bu blogda müteattit defalar Mourinho'dan insan olarak ne kadar tiksindiğimi, yüzüne baktıkça midemin nasıl bulandığını anlattım durdum. Dünyanın en iyi hocalarından biri olması gerçeği bir yana, ahlâk denen erdemden zerre kadar nasibini almamış, zafere giden her yolu mübah sayan iğrenç bir adam olarak görüyorum kendisini. '96-2000 arası dönemde Terim için denir ya; futbolcularına "hakemin üzerine toplu halde çullanmalarını, o anda kararını değiştirmeyecek olsa bile sonraki pozisyonlar için onu bu şekilde etkilemelerini" söylermiş.. Mourinho da bu anlamda gittiği her takıma damgasını vuran bir adam. Onun (Porto hariç) çalıştırdığı bütün takımlarda maç içindeki çirkeflikleriyle, kasıtlı faulleriyle, rakibi yaralayıcı hareketleriyle ön plana çıkan birkaç futbolcu mutlaka oluyor. Arbeloa gibi, Liverpool'daki sünepe görüntüsüyle doğru düzgün faul bile yaptığını hatırlamadığımız bir oyuncu, Jose'nin ellerinde bu sezonki 4 Barça maçında en az 7-8 tane kasıtlı ve topzsuz alanda faul yapan iğrenç bir sporcu müsveddesi hâline geldi. Pepe'yi saymıyorum, o zaten anadan doğma pislik. Di Maria mesela, bu geceki maçta üç kez kendini yere atarak faul kazandı; hatta bir tanesinde Alves'e sarı kart bile göstertti. Adebayor rakiplerinin yüzlerine tokatlar savurdu, Marcelo topsuz alanda kramponundaki vidalarla rakibinin dizini delmeye kalkıştı vs.

Ha, denebilir ki, Barcelonalı oyuncular da bu gece bir takım utanç tabloları çizdiler. Bu görüşe katılıyorum ama Barcelona'da, bu sezonki Real maçları dışında böyle bir görüntüyü 25 senedir herhangi bir maçta gören var mı? "Dinsizin hakkından imansız gelir" demişler, Barçalı oyunculara fazla kızamıyorum bu yüzden. Oysa Jose'nin talebeleri 10 yıldır hep bu şekilde, yani çirkef ve ahlâksızca oynuyor bu oyunu. Bu yüzden kendisinden ölümüne iğreniyorum. Fener'e gelse, Fenerbahçe'yi bile o gidene kadar tutmam. O derece..

Öte yandan bu gece Twitter'da maçın 0-2 biteceğini tahmin etmiştim, yanılmadığıma çok seviniyorum. Hatta gün içinde konuştuğum herkese ilk yarının 0-0 biteceğini de belirttim. Artık bu maçlar biraz otomatiğe bağladı gibi çünkü. Marcelo, Adebayor ve Lass'ın görmediği kırmızı kartlar skorun artmasını önlemiş olabilir ama gerisi Nou Camp'da gelecektir diye düşünüyorum. O maçta Jose'yi bir kez daha rezil etmek için full motivasyonla oynayacak Katalanlar. Edeceklerini de sanıyorum. En az 3-0 olur o maç.

Real Madrid kulübü, futbolda tartışmasız bir şekilde hâlâ dünyanın en büyüğü ama kendi sahasında bu kadar şahsiyetsiz, bu kadar kişiliksiz, bu kadar korkak ve bu kadar güdük futbol oynatan bir hocayı gelecek sezon görevde tutmamalı. Son sözüm budur.

Real Madrid 0 - Barcelona 2

25 Nisan 2011 Pazartesi

Alın teri, gözyaşı...

Dün Atatürk Stadı'nın hâlini, seyircinin coşkusunu, hatta Kordon'daki öğlen görüntülerini bile gören herkes havanın şampiyonluk havası olduğunu düşünürdü. Amma ve lâkin takımın ilk yarıdaki görüntüsü ve çizgisi, bu havayla pek de paralel değildi. Nedenini bilmediğimiz bir tutukluk ve durgunluk yüzünden daha 58. dakikada 3-1 oldu maç ama Fenerbahçe tarihinde pek az takımda görülebilecek bir karaktere ve adanmışlığa sahip olan bu topluluk, maçı 5-3'e getirmeyi başardı ve bütün taraftarlarını mest etti. Tribünleri dolduran 50 bin İzmirliyi de evine tarifi imkânsız bir keyifle gönderdi.

1983'ten beri Fenerbahçe'yi seyrediyorum. Anelka, Appiah, Aurelio ve Tuncay'ın bir arada olduğu takımları da gördük.. Pierre'li, Alex'li, Ümit Özat'lı takımları da.. Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynayanını da hatta.. Ama 28 senedir, 103 gol atan 1989 kadrosundan beri bu kadar sevdiğim, bu kadar bağrıma bastığım, bana Fenerbahçe'yi bu kadar sevdiren bir topluluk hatırlamıyorum. 33 yaşındayım, 10 senedir Fener'in gollerinde ayağa bile kalkmıyorum doğru dürüst, bu yıl ligin ikinci yarısındaki bu takım yeniden çocukluk günlerimdeki coşkuya geri döndürdü beni. Tüm Fenerlilerin de böyle düşündüğünden ve hissettiğinden eminim..

Etrafımda insanlar "kalan maçlar zor, ya şampiyon olamazsak?" diyor sürekli. Ben de diyorum ki: Kardeşim, şu takım şöyle oynadıktan sonra varsın şampiyon olmasın. Elbette buraya kadar getirdikten sonra mutlu sona ulaşamamak insanı akut evrede çok yaralar, bunun acısını da en iyi biz biliriz ama ben zaten "üzülmem" demiyorum; "oyunculara kızmam, hiçbir şey söylemem" diyorum. Üzüleceksem de en az raddede üzülürüm. Aleyhine 2.5 yıldır penaltı çalınmayan, bu sezon en az 15 puanı hakemlerle alan, maçlarının üçte birinde rakipleri eksik kalan "Spor Bakanının takımı"na karşı bu kadar onurlu, bu kadar namuslu bir mücadele veren bütün bu çocukları da bağrıma basarım. Fenerbahçeli olduğum için bin kere gurur duyarım o gün. Herkes de böyle yapmalı. Çünkü bu takım, hayatımda gerçek anlamda ilk kez gördüğüm üzere, bu yıl daha sezon bitmeden gönüllerde şampiyon olmuştur. Açık ve net..

Buca 3 - Fenerbahçe 5