29 Temmuz 2011 Cuma

Raphael Saadiq - Stone Rollin' (2011)


Neo-soul akımının bayrak isimlerinden multi-enstrümantalist Raphael Saadiq, yıllarca çeşitli gruplarla ve (yapımcı olarak) sanatçılarla yaptığı verimli işbirliklerinin ardından, 2002 yılında başladığı solo kariyerinin beşinci ve en başarılı nüvesini vermiş bulunuyor. Davul, gitar ve keyboard'ların pek çoğunu kendisinin çaldığı bu büyük prodüksiyonda Saadiq'a aynı zamanda Jack Ashford (vurmalılar) ve Paul Riser (yaylı düzenlemeler) ile Earth, Wind & Fire'dan Larry Dunn ve Little Dragon'dan Yukimi Nagano gibi isimler eşlik ediyor. 6 yaşından beri (39 yıldır!) müzikle uğraşan Saadiq, "The Way I See It" isimli (yine mutlaka arşive eklenmesi gereken) bir önceki albümüne göre daha karmaşık, daha psychedelic ve daha az berrak bir sound'a imza atarken; '60'lar ortasının motown akımı, '70'ler başının Philly soul'u ve bizzat Ray Charles'ın kendisi gibi bariz ilham kaynaklarından beslenen akıl almaz bir çeşitliliğin altından alnının akıyla çıkmayı başarıyor. 9/10

Fenerbahçe yönetimine açık mektup

Ey Fenerbahçe Yönetim Kurulu'nun muhterem üyeleri.. 3 Temmuz 2011 günü kulübümüze karşı başlatılan insafsız ve art niyetli operasyonun üzerinden 26 gün geçti. 1983 yılından beri Fenerbahçe taraftarı olan, zamanında bu kulüp için çok gözyaşları dökmüş, geliri doğrultusunda katkıda bulunmaya çalışan ve sizlerin muhayyilesinin çok ötesinde bir sevgiyle bu renklere bağlı biriyim. Tek de değilim, benim gibi milyonlarcası var bu ülkede.. İslam Çupi ölümünden birkaç gün önce evinin merdiveninden düştüğünde parmağı koptuğu zaman, bunu duyunca gözünden yaş gelen insanlarız biz. İçinizden Nihat Özdemir gibi çok ısınmadağımız bir insanın geçen gün Divan Kurulu'ndaki gözyaşlarını gördüğümüzde, onunla ağlayan kişileriz. Özetle, kelimelerle açıklanamayacak, mantık sınırları içinde irdelenemeyecek, kerameti kendinden menkul bir sevgimiz var sarı-lacivert çubukluya.. Dolayısıyla bizleri ve kulübümüzü temsil için orada bulunan sizlere de edebimizi bozmadan iki çift laf etme hakkımız mevcuttur diye düşünüyorum..

Karşımızdaki güç hafife alınamayacak bir güç, bunu hepimiz biliyoruz. Zeki, sinsi, içten pazarlıklı, attığı her adımı ölçerek atan, cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir organizasyonla karşı karşıyayız, bunu da biliyoruz. Vatanın bütün kaleleri neredeyse zapt edilmiş durumda, bu da mâlum. Ama başkanımızın dediği gibi "zapt edilemeyen ve edilemeyecek olan tek kale" Fenerbahçe ise şayet, ve bu irade sadece süslü sözlerde kalmayacaksa, bunun gereği olan söylem ve tutumlarda bulunmak, bu travma günlerinde camiaya önderlik etmek de sizin boynunuzun borcudur. Sadece titriniz yüzünden göreviniz değil, memlekette herkesin tanıdığı-bildiği Fenerbahçe taraftarları olarak boynunuzun borcudur. Yani kaçamayacağınız bir misyondur.

Bugüne kadar bir aydan beri sosyal paylaşım sitelerinde, bu naçizane bloglarımızda vs. Fenerbahçe taraftarı olarak durumun hassasiyetini düşünüp sizin basiretsizliklerinizi sineye çektik. Belki binlerle ifade edilebilecek sayımız ve twitter'dan, oradan buradan attığımız mesajlarımız sizin için sinek vızıltısıdır, (affedersiniz) bilmem nerenize yelpaze oluyordur ama eğer sinik tavırlarınızın nedeni buysa, "kitlesel" bir şeyler görmüyorsunuz diye bu kadar kifayetsiz davranıyorsanız, göründüğünden bile daha vahim bir akıl tutulması içindesiniz demektir. Fenerbahçe taraftarı bu ülkedeki hiçbir taraftara benzemez, bunu en iyi sizin bilmeniz lâzım. En büyük rakibimiz diye geçinen zavallılar onda birimiz kadar merchandise geliri elde edemezken, şampiyonluk formaları bile satamazken, 10 Temmuz günü bu taraftar Topuk Yaylası'nda Fenerium'dan hiçbir şey almadığı halde tezgâha para bırakıyordu. İşini, eşini, evini bıraktı yüz bin tanesi, kolluk kuvvetlerinden dayak yeme pahasına bu kulüp için Cadde'ye akın etti o gün. Bunlar, yazarken bile tüylerimizi diken diken eden çok küçük örnekler ama almak isteyen için yeterince mesaj barındırıyor kendi içinde.. Ama şu an yürütmenin başındaki takkeliler alamadığı gibi, maalesef siz de gerekli mesajları alamıyorsunuz belli ki..

Biz bugüne kadar sustuk, size ilişmedik çünkü bir de "kendi içimizden" sorunlarla uğraşmayın istedik. Ama bunu yaparken sizin camiaya liderlik etme görevinizi bihakkın ifa edeceğinize güvendik, size inandık ama her geçen gün bu güvenimizi boşa çıkaran, güvendiğimiz dağlara kar yağdıran suskunluğunuz artık bizi çıldırtma noktasına getirdi. Bunun siz farkında olmayabilirsiniz ama vardığınızda çok geç de olabilir, en azından bunu görmenizi dilerdim, naçizane..

En büyük rakibimiz, ebedî dostumuz G.Saray küme de düşse, onlara 6 tane gol de atsak, 3-0'dan evire çevire de yensek, onlarla 3 gün dalga geçeriz, sonra geçer gider. Onlar da bizi yendiğinde aynı şekilde.. Bu tip sportif olaylar, başarısızlıklar vs. her iki tarafta da "gönül verenlerin" sevdasına bir halel getirmez. Taraftar olarak kendi kulübünden utanmaz, Bank Asya'da da sevmeye devam eder kulübünü. Ama bir taraftar kendi kulübünden ne zaman utanır biliyor musunuz sevgili Yönetim Kurulu üyeleri? O kulüp birilerine, bir yerlere "avuç açtığında", boynunu birilerine eğdiğinde utanır.. Bunu yapanlar, o kulübü temsil pozisyonundaki kişilerse şayet, gerçek taraftar o yönetim binasını onlara dar eder, başlarına yıkar.

Ezelî rakibimiz küme düşse de, Arena'nın açılışında başkanlarının dilenci gibi rte'nin karşısında el-pençe divan durduğundaki kadar bizim gözümüzden düşmez. Şampiyonlar Ligi şampiyonu bile olsalar, biz kendi arkadaşımız olan G.Saray taraftarlarına sadece o sahneyi hatırlatırız ve içlerinde onurlu olanları da susar zaten. Ama Fenerbahçe'nin böyle bir durumda kalmasını değil görmek, akıllardan bile geçirmek toplu cinneti beraberinde getirecek bir şeydir. Hatta bırakın o başkanın öyle ellerini kavuşturarak durmasını, sizin şu anda sahip olduğunuz sinir bozucu suskunluk bile Fener taraftarını çileden çıkarmaya yeter. Bu yüzden aklınızı başınıza toplamanız için daha kötü şeyler olmasını beklemeyin bence, naçizane bir kardeşiniz olarak önerimdir.

Çıkıp kısık sesle, dudaklarınızı burkarak "Fenerbahçe olarak veremeyecek hesabımız yok, şampiyonluk alın terimiz" diyorsunuz mesela.. Bunu masaya yumruğunuzu vurarak, inanarak, dinleyenleri inandırarak söylediğinizi ben hiç görmedim. Bir kere bunu yapmak birinci göreviniz. "Biz suçsusuz!" diye bağıracaksınız, bu camia sizden bunu bekliyor.

İkincisi, Fenerbahçe'ye karşı yürütülen bu saldırının hayasızca bir saldırı olduğunu haykıracaksınız.. Bunun, Türk futbolunu temizlemekle ilgisi bile bulunmayan bir operasyon olduğunu, eğer öyleyse son 20 yılın tamamının incelenip öyle karar verilmesi gerektiğini, aksi takdirde Fenerbahçe taraftarının akla-hayale gelmeyecek tepkilerle bu operasyonun başındakileri doğduğuna pişman etmeye hazır olduğunu söyleyeceksiniz. Bizim adımıza konuşun, korkmayın. Bir kıvılcım çaksa, biz istenen her yere yürüyecek bir ruh hâlindeyiz şu anda. "The Big Lebowski"deki Alman nihilistlerin söylediği gibi: "Sizin aklınıza bile gelmeyecek şeyler yapabiliriz."

Geçen sene devletin dandik bir kurumu yüzünden Taurasi, bu yıl da başka bir kurumu yüzünden Emenike bu kulüpten kaçarak gitti. Bunun hesabını sorun, en azından "kim verecek?" deyin.. Suçu olmayan bir Afrikalı genci nasıl içeride 4 gün tutabildiklerini, onun psikolojisini nasıl bozduklarını, bu sene Şampiyonlar Ligi'nde oynayacak olan takımın en önemli transferinin kaçışının faturasını kimin ödeyeceğini sorun.. Tazminat davası açmakla tehdit edin, hatta açın.. Oyuncumuzu Türkiye Cumhuriyeti Devletini yönetenler kaçırttı deyin, maddî ve manevî tazminat davası açın. Kazanıp kazanmamak önemli değil, ama açın; bir "tavrınız" olduğunu gösterin. Fenerbahçe'nin başka hiçbir kulübe benzemediğini haykırın, unutanlara hatırlatın. Gerekirse o kıvılcımı bizzat siz çakın, yüzbinler Taksim'de toplansın. Atlayalım 500 km öteden gelelim yine.. Ama siz karakterli olun önce..

Divan Kurulu'nda Yüksel Günay "hiçbir islamî örgüt ve cemaat bu kulüpte barınamaz" dedi, bunu diyecek kişi o mudur? Siz niye oturuyorsunuz orada, sizin "tavrınız" nerede? Ligleri erteleyen kifayetsiz federasyona destek olmak ne demek? Niye basında aklı selim birkaç kişinin 1 aydan beri söylediği şeyleri siz söylemiyorsunuz? Niye "bu soruşturma geçen sezonla kalırsa bu ülke bunun altından kalkamaz, Fenerbahçe taraftarının sabrını kimse denemesin" demiyorsunuz? Rüştü ve İbrahim Toraman'ın sattığı şampiyonluktan başlayarak son 20 yılın araştırılmasının "zorunlu" olduğunu, yoksa hiç kimsenin tatmin olmayacağını, önümüzdeki yıllarda da bu sezon atılan tohumların bu ülkede kan dökeceğini niye hatırlatmıyorsunuz? Deniz Baykal'ın kıçı kırık muhalefetinden ne farkınız var sizin? Seçimden önce 31 vilayet gezmişti o adam, siz de 26 günde 1 ya da 2 kere konuştunuz.. Her gün konuşun kardeşim, her gün çıksın biriniz basın toplantısı yapsın.. Suçumuzun olmadığını haykırsın, aba altından sopa göstersin, Fenerbahçe taraftarı haksızlığa uğrarasa o köprüyü sadece trafiğe kapatmaz, çok daha kötülerini de yapar, bunu hatırlatsın.. Bunu siz bilmiyorsanız bile başka bilmeyenlere hatırlatın. Çünkü hatırlatmak zorunda olan bir makamı işgal ediyorsunuz şu anda.. İşinizi yapın, sizi seçenlerin yapmanız için seçtiği şeyleri.. Yani bu kulübün haklarını korumak; başka bir şey istemiyoruz sizden..

Haa, bugünkü suskunluğunuzun nedeni "kişisel" korkularınız ise.. "Ulan soruşturmanın ucu bana da dokunur, belki bizi de dinlediler anasını satıym" gibi bir düşünce ise.. Sezonlar boyunca her gün medyaya çıkıp karı gibi ağlayan tüp kafa Demirören ve Sadri Şener gibilerinin şimdi ödlek tavuk gibi kümeslerine çekilmeleri ile aynı sebep yüzündense.. Ya da tanınmış iş adamları olarak rte başta olmak üzere bu badem bıyıklıları karşınıza almak istemiyor falansanız.. O zaman defolun gidin o koltuklardan.. Bu kulübün sizin gibi adamların temsiline ihtiyacı yok, "adamların" temsiline ihtiyacı var..

Bugün mesela İBB ile birleşmekten falan bahsediliyor.. Kadın basketbol şubesinin ne olacağı belli değil.. Şampiyonluk alınsa ve Avrupa'ya gidemesek bile, eğer küme düşürülmezsek bununla sizin tatmin olacağınız vs. söyleniyor.. Bunları aklınızın ucundan bile geçirmeyin. Eğer şampiyonluğumuz alınırsa, Avrupa hakkımız gasp edilirse ve biz yine de kümede kalırsak, siz de takımı "eksi bilmem kaç puanla" o maçlara çıkarırsanız, o stadı geçen seneki Trabzon maçının ardından gördüğünüzden çok daha vahim bir durumda görmeniz işten bile değildir..

Eğer şampiyonluğu elinden alınırsa, Avrupa'ya gönderilmezse bu kulüp başka o. çocukları aç kalmasın diye onların istediği ligde oynamaz. Gider paşa paşa ikinci ligde cezasını çeker. Maçları da Digiturk denen o şerefsiz kurum değil, açık kanal verir. Haa, gitmek isteyen haysiyetsiz futbolcular varsa da gider başka yerde oynar, batan gemiyi önce fareler terk edermiş. O farelerin bu ülkede bir takıma gidemeyeceklerini, bu memlekette elini-kolunu sallayarak gezemeyeceklerini ben tahmin edebiliyorum ama, orası ayrı..

Aklınızı başınıza toplayın ey Fenerbahçe yöneticileri.. Çoluğu-çocuğu, işi-gücü olan milyonlarca insan şu anda tek bir kıvılcım bekliyor, iç savaş bile çıkarabilecek bir bozuk ruh yapısında göz yaşları döküyor.. Eğer bu kıvılcım bir gün çakarsa, bugünleri hatırlayarak sizi de alır götürür..

Emenike hadisesi

Emenike 24 yaşında Afrika kökenli bir genç adam. Gelmiş buraya ekmeğinin peşinde koşuyor, kimbilir nasıl bir kültürel altyapıya sahip. Yol bilmez, yordam bilmez; Bank Asya'da ve Spor Toto'da iki sene oynadıktan sonra Fener'e transfer olmuş. Adama önce 31 yaşında dediler, "gideceğim bu ülkeden, böyle ahlâksızca iftira atılmaz" dedi. Sonra Fener maçında bilerek oynamadığını söylediler, halbuki gerçekten de sakattı. Bunu söyledikleri için, normalde iyileştiği halde ligin son maçında Trabzon'a karşı da oynamadı çocuk, şaibe olmasın diye..

Sonra bu yüz karası, bizi dünyaya rezil eden, aşağılık soruşturma geldi. 24 yaşında gurbet ellerdeki bu Afrikalı genci (hiçbir suçu yokken) nezarete aldılar, 4 gün boyunca içeride tuttular (bir Türk futbolcusuna, mesela Tuncay'a, Nihat'a yaban ellerde bu muamele yapılsa bütün Türkler aşağılık kompleksiyle nasıl ortalığı ayağa kaldırırdı, bir düşününüz). Çocuk doğal olarak bu ülkeden de tiksindi, bu ülkenin insanından da, adalet sisteminden de.. Gitmek istediğini yönetime bildirerek kendisi için gelen tek teklifi değerlendirdi ve Rusya'nın yolunu tuttu. Kendisine başarılar diliyoruz, inşallah bir sporcu olarak burada gördüğünden çok daha fazla saygı görür, hak ettiği ilgiye orada kavuşur.

Olayın idari kısmında insanın devletinden, hukuk sisteminden, savcılarından iğrendiği, tiksindiği, Türk olduğu için utandığı rezil bir görüntü var. Oraya hiç girmeyelim, ağzımızı tutamayız, sonra bir de onlarla uğraşmak durumunda kalırız. Ama uzun vadede bu Berk denen savcı başta olmak üzere bu soruşturmaya bulaşmış olan bütün herkes, çok ama çok çekecek.. Bu işten sıyrılamayacaklar, Fenerbahçe taraftarı onları asla unutmayacak. Hak ettiklerini bulana kadar da mücadeleyi sürdürecek. Sadece bunu söylüyorum; ey Mehmet Berk, duy beni..

Fenerbahçe yönetimi açısından elin-kolun bağlı olduğu bir durum var. Çocuk gitmek istiyorsa ve travma yaşıyorsa bağlasan durmaz zaten. Zorla tutsan hem insan haklarına aykırı hem de performans alamazsın. O yüzden gönderilme ile ilgili olarak yönetime suç bulmuyorum. Ama çıkıp adam akıllı bir toplantı ile taraftarın gözünün içine bakarak bunu söylemedikleri için, ayrıca bu kaçışın müsebbiblerine kin ve nefret kusmadıkları için fazlasıyla suçluyorum onları.. Bu zor zamanda daha fazla bir şey de söylemiyorum.

Sportif açıdan ise bence inanılmaz isabetli bir transfer bu. Tek forvet oynayan bir takımda 4 tane santrfor olur mu yahu? Fener kadrosu o bölge için fazlasıyla şişkindi. Ben Emenike geldiğinde, Semih ve Güiza'nın gideceğini düşündüğüm için çok sevinmiştim. Sonra bunların ikisinin birden kaldığını görünce işin içinden çıkamadım, Aykut da çıkamayacaktı. Niang sezon boyunca örneğin 30, Emenike 20, Semih 7, Güiza 5 maç falan oynayacaktı. Hatta şu anda Güiza'nın bile gönderilmesi lâzım. Niang ve yedek olarak Semih yeter.

Ha, bu dördü arasında en çok kalmasını istediğim sırayla Niang, Semih ve Emenike idi ama Emenike bu ülkeden bu kadar iğrenmişken, onu tutmak anlamsız olurdu.

Geçen yıl Taurasi ve Taylor, bu yıl da Emenike devletin kurumları tarafından bu ülkeden kaçırıldı. Bunları bir kenara yazıyoruz. Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner elbet..

26 Temmuz 2011 Salı

Liglerin ertelenmesi

TFF, en başından beri söylediğim ve beklediğim üzere mütemadiyen "zaman kazanma"ya dayalı bir taktik sergiliyor. Şimdi de ligleri 9 Eylül tarihine kadar ertelemişler. 1.5 aylık sürede neye ulaşmaya çalışıyorlar, 26 klasörlük belge ve bilgilerin "tamamını" gördükleri halde hâlâ neden bir kanaat oluşturamıyorlar, belli değil. Ama şurası bir gerçek: Omurgasız ve güven vermeyen bir federasyonumuz var. Sürecin en başından beri kendileri ne dediyse, o söylemlerle çelişen birçok tutum sergilediler. Rüzgâr nereden eserse oraya doğru eğilen bir görünüşleri var. Böyle bir kurumun özgüvenli, en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş, sağduyulu ve sağlıklı bir karar vermesini beklemek de safdillik olur.

Aşağıda Erkan hocamızın davanın süregidişiyle ilgili tespitlerini de okuduktan sonra zaten verilecek hiçbir kararın sağlıklı olduğunu söylemek mümkün olmayacak, bu da ayrı. Hadi verildi, herkesin istediği olup takımlar küme düşürüldü diyelim. O zaman bu savcılar, hâkimler, embedded gazeteciler, televizyonlar, TFF vs. hepsi, Fenerbahçe ve bizler tarafından açılmış davalarla uğraşacak. Adil yargılanma, insan hakları ve soruşturmanın gizliliği hususunda yapılan ihlalleri, dünyanın başka hiçbir ülkesinde görmek mümkün değil zira. Daha yeni başlıyor diye ondan dedik, bu iş "hadi bakalım gidin paşa paşa Bank Asya'da oynayın" demekle bitmeyecek. Biteceğini zannediyorlar ama bitmeyecek. Fenerbahçe taraftarının takımına olan bağlılığını bu takkeli ve cüppeli zevat biraz fazla hafife aldı. Cadde eyleminde ve Shakhtar maçında o sevgi ve bağlılığın "fragmanı" ile karşılaştılar. İktidar partisi, 2 günde bir yaptırdığı seçim anketlerinde de muhtemelen birtakım gerçeklerle yüzleşiyordur. Ama onlar ve bugüne kadar tüm yaşananlar henüz buzdağının su üstündeki kısmı. Her şey #dahayenibasliyor.

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Best albums of 1996 (#2)


11. Tortoise - Millions Now Living Will Never Die (9)
20. Ash - 1977 (9)

Not: Albümleri indirmek için her birinin üzerine tıklayınız. Ölmüş link varsa, yorum kısmında bildiriniz.

Hukukçu gözüyle..

Ntvspor'da yayımlanan yazıyı aynen paylaşıyorum:

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ve Spor Hukuk Uzmanı Prof. Dr. Erkan Küçükgüngör, futbolda şike iddialarına yönelik soruşturmada gizliliğin ortadan kalktığını ve tutuklu bulunan tüm sanıkların serbest kalması gerektiğini savundu.

Küçükgüngör, süren soruşturmada özel bir gizliliğin bulunduğuna dikkati çekerek, "Ceza muhakemesi kanunun 155. maddesinde soruşturmanın gizliliği düzenlenmiş. Bu genel bir düzenleme. Kanunda başka hüküm olması halinde gizlilikten feragat edilebilir. Aynı kanununun 153. maddesinin 2. fıkrasında da özel gizlilik düzenlenmiş. Soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek kanaat Cumhuriyet Savcısı'nda oluşmuşsa sulh ceza hakimine müracaat ederek, 'sanığın ve sanık vekillerinin dosyayı incelemesi ve evrak alması yasaklanabilir' diyor. Bu soruşturmada da 153 maddenin 2. fıkrası içerisinde verilmiş. Fakat bu öyle ağır bir gizlilik ki sanığın kendisi ve vekili dahi dosyadan bilgi yada belge alamadığı gibi inceleme de yapamıyor. Böyle bir kararın verildiği bir yerde, savcılığın soruşturmanın selametini de tehlikeye atacak şekilde bilgileri, belgeleri ve delilleri TFF'ye göndermesi ve paylaşması sakıncalı. Ancak bunu yaptılar. Bana göre artık gizlilik ortadan kalktı. Bilgi ve belgelerin tüm sanıklara ve sanık vekillerine açılması lazım. TFF'de kozmik odada saklamak yerine, bu bilgileri, belgeleri ve delilleri ilgili kişilerle ve bunların vekilleriyle paylaşmak durumunda. Savcılık dahi gizliliği bırakmış durumda iken Türkiye Futbol Federasyonu'nun (TFF) hala bilgi, belge ve delilleri saklaması uygun değil. Bilgi, belge ve deliller toplanıp, paylaşılır hale geldiyse tutuklu olanlar Aziz Yıldırım başta olmak üzere tüm sanıkların serbest kalması gerekiyor" diye konuştu.

Tutukluluğun temel sebebinin bilgi, belge ve delillerin karartılması olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Küçükgüngör, "Savcılık özel gizlilik kararı verilmiş bir soruşturmada bilgi, belge ve delilleri paylaşacak derecede toplamışsa ki paylaşması delillerin tamamen toplanması anlamına geliyor. Bu derece deliller toplanmışsa, paylaşılır hale geldiyse, sanıkları delillerin karartma şüphesi ortadan kalkmıştır. Tutukluğun temel sebebi de budur. Bu da Aziz Yıldırım başta olmak üzere diğer tutukluların salıverilmesi anlamına geliyor" dedi.

KANUN VE ANA STATÜ AYRI, FUTBOL MÜSABAKA TALİMATI AYRI TELDEN ÇALIYOR

Spor Hukuk Uzmanı Prof. Dr. Erkan Küçükgüngör, TFF tarafından verilecek bir kararda, TFF'nin kuruluş ve görevleri hakkındaki kanun ve ana statü, disiplin kurulunu işaret ederken, futbol müsabaka talimatının ise TFF Yönetim Kurulu'nun bu konuda yetkili olduğunu göstermesi, hukuki açıdan çok sakıncalı bir durumun ortaya çıkmasına neden oluşturduğunu söyledi.

Küçükgüngör, konuyla ilgili görüşlerini, "TFF'nin kuruluş ve görevleri hakkındaki kanunda disiplin kurullarının yetkisi ortaya konmuş. Kanunda 'her türlü disiplin ihlalini disiplin kurulu karara bağlar' der. 'Her türlü' ifadesi çok önemli. Kanuna dayalı olarak çıkarılan bir de ana statü var. Ana statünün 58. maddesinde ise 'tüm disiplin ihlalleri disiplin kurulları tarafından ele alınır ve karara bağlanır' der. Disiplin talimatının 55. maddesi müsabaka sonucunu etkilemeyi düzenlenmiş. Kişiler veya kulüpler eğer müsabaka sonucunu etkiyecek şekilde hareket ederlerse, küme düşürme cezası ile cezalandırılır. Ayrıca para cezası verilir gibi düzenlemeler yapılmış. Futbol Müsabaka Talimatı'na bakıyoruz. 24. maddesinde şike ve teşvik primi durumunda cezaları verme yetkisi TFF Yönetim Kurulu'na aittir. Bu dikkat çekici bir husus. Çok ciddi hukuka aykırılık var. Kanun ve ana statü disiplin kuruluna aittir diyor. Futbol disiplin talimatında da karar verme yetkisi yönetim kuruluna verilmiş. Futbol müsabaka talimatının kanuna ve ana statüye mutlaka uygun olması gerekir. Futbol müsabaka talimatı diğerlerine aykırı. Esas hukuka aykırılık burada. Eğer TFF Yönetim Kurulu şike ve teşvik ile ilgili bir ceza kararı verirse, çok büyük hukuka aykırılık ortaya çıkacak. Bu da doğrudan tahkim değil, devlet yargısına intikal ettirilip istenecek bir durum doğuracaktır" şeklinde açıkladı.

TFF, ETİK KURULA BAĞLI DEĞİL

Erkan Küçükgüngör, TFF yetkililerinin yaptıkları açıklamalarda, etik kurulunun dosyayı incelemesi sonrasında kendilerinin bir karar vereceğini ifade etmelerinin sakıncalı olduğunu belirterek, "TFF Yönetim Kurulu, etik kurulu'nun kararına göre bir karar verecektir diye birşey sözkonusu değil" dedi.

Etik kurulunun kararının sadece bir görüşten ibaret olduğuna dikkati çeken Küçükgüngör, "Etik kurulu ve disiplin kuruluna göre 'etik kurulunun hazırlayacağı rapor sadece bir görüşten ibarettir' der. Nihai kararın yönetim kurulu tarafından verileceği söylenir. Ancak bunda da hukuka aykırılık var. Bu açıklamalar güven sarsıcı açıklamalar. Yönetim kurulu, etik kurulunun kararına bağlı bir karar verecektir diye bir durum da ortada yok. Talimatlarda böyle bir husus var" şeklinde konuştu.

TFF VE UEFA'NIN DURUMU

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ve Spor Hukuk Uzmanı Prof. Dr. Erkan Küçükgüngör, TFF'nin, UEFA'nın söylediklerini iyimser algıladığını belirterek, "UEFA diyor ki 'şikeye sıfır tolerans' ikincisi de 'mümkün olan en kısa zamanda kararınızı verin.' Federasyon biraz iyimser algılamış. Burada iki temel uyarı var. Federasyon soruşturmayla ilgili adımları hukuki çerçevede hızla atmalı. TFF'nin vereceği karar söylediklerim yönünde hiçbir şey ifade etmiyor. O aşamada işler çok karışacak. Şu anda çok sakin bir ortamdayız. TFF'nin kararı sonrasında çok daha fazla hukuki sıkıntılar yaşanacak. Cezaların indirilmesi gerekiyor. Cezalar dünya standartlarına göre yapılmalıdır" değerlendirmesini yaptı.

TFF VE TAHKİM KURULU

TFF Tahkim Kurulu'nun hukuki anlamda uygun bir oluşum olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Küçükgüngör, kararı denetleyeceklerin, kararı verenler tarafından seçilmesine dikkati çekerek, "Tahkim kurulu üyeleri, federasyon başkanın teklifi ve yönetim kurulunun kararıyla atanır. Bir anlamda yönetim kurulu kendi kararlarını denetleyecek kurulun üyelerini kendi tayin ediyor. Tahkim kurulu yetkisini anayasadan alıyor. Bu durum bağımsızlık ve tarafsızlık yaratacak bir durum. Son karar merci Tahkim Kurulu olmasına karşın bu karara karşı da bence bir itiraz söz konusu olabilmelidir" dedi.

"TFF GÜVEN VERMİYOR"

Erkan Küçükgüngör, TFF'nin son günlerde yaptığı açıklamalarla hem futbol kamuoyuna, hem de futbol camiasına güven veremediğini belirtti.
Küçükgüngör, "Yaşadığımız süreçte en büyük sorun TFF'nin futbol kamuoyuna ve camiaya güven vermemesi. Yaptığı açıklamalar, attığı adımlar bir hukukçu gözüyle değerlendirildiği zaman güven vermekten uzak görünüyor. 6222 Sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunu'nun 11. maddesiyle şike ve teşvik suç haline getirildi. Bu kanun Avrupa ve dünyada bir ilk. Bu ağır cezalarla şike ve teşvikin cezalandırıldığı başka bir ülke yok. Bu cezalar, Avrupa ve dünya seviyesinde makul seviyelere düşürülmeli. Cezalar çok ağır. Bu kanunun yapılmasında eski TFF yönetimi çok aktif rol aldı. Bu kanunun gerçek babası TFF'dir. Bunun ana sebebi de şudur. TFF, 'şike ve teşvik ile ben başa çıkamıyorum. Dolayısıyla devlet, emniyet, savcı ve mahkemeler aracılığıyla bu işe el koysun' şeklinde bir yaklaşım sergiledi. Kanunun çıkma nedenini bu husus oluşturuyor. Devletin bu kadar sert bir şekilde sporun içine girmesi dünya sistematiğine de aykırı bir durum. Başta Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) olmak üzere sporla ilgili kurumlar devletin bu şekilde sporun içine girmesine karşı" diyerek sözlerini tamamladı.