20 Ağustos 2011 Cumartesi

Villas-Boas'ın yanlışları

Porto ile çok genç yaşta kazandığı olağanüstü başarılar nedeniyle, tıpkı Mourinho gibi Chelsea teknik direktörlüğü için seçilen Villas-Boas, EPL'de iki hafta geride kalmışken hiç de iyi izlenimler bırakmadı seyredenlerde. Tek bir şablona saplanmış, tutucu, elindeki malzemeyi doğru analiz etmekten uzak, yaratıcılıktan yoksun bir vizyon ortaya koyarken aynı zamanda maç içinde de doğru hamleleri yapmakta yetersiz kalıyor.

Burada yıllardan beri teknik direktörlüğün %50'sinin "sezon başında takımı kurmak" olduğunu bas bas bağırıyorum. Villas-Boas öncelikle bu hususta sınıfta kaldı bana göre. Zira Chelsea kadrosuna bugün baktığımız zaman ileri uçta oynayacak tam 7 oyuncu görüyoruz. Tek santrforlu 4-3-3 sistemini benimseyen bir hoca, nasıl bu kadar santrforu kadrosunda tutar? Onlar varken nasıl gidip Lukaku'yu transfer eder? Mantıklı hiçbir cevabı olmayan sorular bunlar.

Kaldı ki, zaten elinizde Torres, Drogba, Anelka gibi isimler varken tek santrforlu bir sistem oynamak da tam saçmalık. Bu oyuncuların hiçbiri tüm maç kenarda olmayı sindiremeyeceğine göre en azından çift forvetli bir sistemde her maç hepsinin birden oynaması sağlanabilir. Ya da eğer tek santrfor oyanacaksa bir tanesi kesin gönderilir. Nokta.

Bana göre yapılması gereken ise kesinlikle çift santrforlu 4-3-1-2 sistemini uygulatmak. Chelsea'nin elinde öyle orta sahalar ve öyle forvetler var ki, bundan başka herhangi bir sistem uygulatmaya kalkışıldığında mutlaka oyunculardan en az 1-2'sinin veriminin çok ama çok düşeceği mevkilerde sıkıştığını görüyoruz. Ayrıca yedek kalanlar da birer huzursuzluk potansiyeli olarak kulübede oturmuş oluyor.

4-3-1-2 idealdir dememin diğer önemli nedeni de orta saha oyuncularının yapısı. Elde Ramires ve Malouda gibi hem iç, hem de çizgi oyuncusu olarak görev yapabilen oyuncular varken, başka türlü bir arayışa girmek zaten abesle iştigal. Malouda 4-3-3 veya 4-2-3-1'in sol kenarı için yaratıcılığı sınırlı bir oyuncu. Çok çalışkan, iyi niyetli, bir miktar da yaratıcı ama kim onun Ronaldo, Nani, Messi vs. olduğunu söyleyebilir? Oysa 3'lü orta sahada iç oynadığında hücumda beke destek vermek amacıyla çizgiye çıkan, onunla varyasyona giren, savunmada da içe gelip ön liberoya destek veren oyuncu olarak kusursuz bir model teşkil ediyor bence. Aynı şeyler sağ için Ramires'te de geçerli. Bu iki oyuncuyu Mikel'in (iyileşince Essien'in) iki yanına yerleştirip, iki maçtır sol içte sıkışıp kalan Lampard'ı da forvetlerin arkasına sürerek kusursuza yakın bir orta saha şablonu elde etmek mümkün. En azından bu kadrodaki en efektif çözümün bu olduğu kesindir. Bu diziliş için Benayoun ve McEachran gibi ideal yedekler de elde mevcuttur.

Dolayısıyla Villas-Boas'ın daha fazla tutucu davranmadan (ki mevcut görüntüsü bana Fener'deki Zeman'ı hatırlatıyor) bir an önce eldeki malzemeye en uygun oyun modeline dönmesi gerekiyor. Yoksa daha ilk haftalarda ne olduğunu anlamadan çok sayıda puan kaybı yaşanacak.

Best Music Videos Ever #11: Take on Me

1980'ler, gençlerin "Duran Duran'ciler" ve "A-ha'cılar" olarak ayrıldığı dönemlerdi. Daha yaşımız küçük olmasına rağmen her ikisini de reddedecek kadar müzik zevkine sahip olduğumuz için bugün geriye bakıp gurur duyduğumuz bu kısır çatışma, gruplardan ikisine de bir şey kazandırmadı belki ama zaten "Blur vs. Oasis" gibi keskin bir ayrım da değildi bu. Her ne kadar bu ikisi arasında Duran Duran'in daha fazla akılda kalan, daha güzel şarkılara imza attığını rahatlıkla söyleyebilecek olsak da, mezkur iki grubun kariyerlerinin toplamından çıkan en başarılı iş, kesinlikle bu video. O zamana kadar kliplerde pek kullanılmamış rotoskopi (video filmini önce çekip, sonra frame frame oynatıp, her frame'in üzerine kâğıt koyup çizerek kopyalamak) yöntemini kullanması ve bunu son derece naif ve sıcak bir öykünün içine yedirmesi nedeniyle, bir kez seyredenin aklından kesinlikle çıkmayacak bir deneyim sunuyor "Take on Me" (ki söz konusu yöntemle tam 16 hafta uğraşılarak 3000'den fazla frame kopyalanmıştı). İşin yaratıcısı olan yönetmen Steve Barron ise, Michael Jackson'dan "Billie Jean" ve Dire Straits'ten "Money for Nothing" başta olmak üzere çok tanınmış videoların sahibi olan önemli bir isim.

1986 MTV Müzik Ödülleri'nde 8 dalda aday olan "Take on Me" bunların 6'sında ipi göğüslemeyi başarmıştı. Şurası rahatlıkla söylenebilir ki bu güzide video, üzerinden geçen 25 seneye ve teknolojideki akıl almaz gelişime rağmen, bugün bile insanı etkilemeyi başarıyor.

A-ha - Take on Me (1986)
Yönetmen: Steve Barron


16 Ağustos 2011 Salı

Ne bekliyordunuz?

Bu soruyu, Fenerbahçe'nin ciddi ciddi küme düşürülmesini bekleyen zavallılara soruyorum öncelikle.. İnsan, hukukun h'sinden anlamıyorsa bile şu yüz kızartıcı operasonun başlamasından beri biraz televizyon seyreden herhangi biri bu konuda bir şeyler öğrenirdi. Öğreneceği ilk şey de, ortada somut bir delil yokken hiçkimsenin suçlu sayılmayacağı olurdu muhtemelen. Ama belli ki ya kafaları çalışmıyor çoğunun, ya duyup okuduklarından bir şey anlamıyorlar ya da Fener kompleksi ve nefreti ile hepsi kör olmuş.

TFF başkanlığında bir anda ne olduğunu anlamadan kendini buluveren Aydınlar, muhtemelen hayatının en zor günlerini yaşıyor. Tayyip tarafından Fenerbahçe başkanlığına giden yolu kesilmek için, Fener taraftarının gözünde giderek artan itibarı zedelensin diye Atalay ve Gümüşdağ elemine edilerek o koltuğa getirilen Aydınlar, (kibarcasını yazıyorum) "ayakta uyutulduğunun" farkında mı acaba? An itibarıyla hiçbir cenaha yaranamayacak, yukarı tükürse bıyık, aşağı tükürse sakal diyebileceğimiz bir pozisyonda resmen can çekişiyor. Bugün açıklanan kara ise, başka türlüsünün mümkün olmadığı zorunlu bir duruma işaret ediyor. Daha önce yazdığım daha yeni başlıyor başlıktı postta şu ifadeleri kullanmıştım: "Daha iddianame ortada yokken, TFF'nin alacağı herhangi bir kararın, dolaylı yoldan bizzat "iddianame"nin kendisini teşkil edeceğini kimse göremiyor mu? Böyle bir yük nasıl TFF'ye yüklenir, TFF nasıl böyle enayice bir şekilde bu işgüzarlığa soyunur? Akıl alacak işler değil bunlar.." Gerçekten de TFF kendisini sarıp sarmalayan tehlikenin farkına vardı ama biraz geç vardı. Aydınlar diyor ki, "savcılığın elinde tutuklama için yeterli delil olabilir ama bizim bir karar vermemiz için yeterli delil yok." Yani tutuklama demek mahkûmiyet demek olmadığı için, yargının konuyla ilgili olarak vereceği kararın beklenmesinden başka çare olmadığını söylüyor bir anlamda. Zaten TFF'nin yerindeki hiçbir kurum ya da kişi, başkaca bir karar veremezdi. Bu yüzden benim için hiçbir sürpriz yok.

Sürpriz olan ise Aydınlar'ın kullandığı bir-iki ifade.. Örneğin "kendinden şüphe eden bir kulübümüz varsa, Avrupa kupalarına gitmesin" demesi olacak iş değil. Ne demek "kendinden şüphe eden"? Ben bu ifadeden direkt olarak TFF'nin de bir takım delilleri akla yatkın bulduğunu, belki delil olarak görebileceğini ama mahkemede iddianame hazırlanmadığı için henüz bir "karar" veremediğini anlıyorum. Belki yanılıyorumdur ama ben böyle düşünüyorum. Eğer durum böyleyse, şu anda sadece pisliğin halının altına süpürüldüğünü ve fakat ileride çok vahim şeyler olabileceğini düşünebiliriz. Bekleyip göreceğiz.

Şu anda artık futbola dönme zamanı.. Lig ve Şampiyonlar Ligi'nin başlamasına 1 aydan az kaldı. Fenerbahçe için transfer operasyonu da yarından tezi yok başlıyor, başlamak zorunda. Öncelikli hedef Yobo olmakla birlikte orta saha ve forvete de oyuncu alınabilir. Oradaki gelişmeleri de çok merak ediyorum.

15 Ağustos 2011 Pazartesi