17 Ağustos 2013 Cumartesi

En iyi 5 Werner Herzog filmi

1. Aguirre, der Zorn Gottes (10)
1972


2. The Enigma of Kaspar Hauser (10)
1975


3. Fitzcarraldo (9)
1982


4. Strozsek (8)
1977


5. Nosferatu the Vampyre (8)
1979


Not: İlk iki film, naçiz kanaatimce sinema tarihinin en iyi 100 filmi arasında yer alıyor. Sinemasever bünyeler için her ikisinin de görülmesi bence zorunluluk. Diğerleri kişinin isteğine kalmış..

16 Ağustos 2013 Cuma

Anzhi, Chelsea, Mourinho, Dinamo, Anzhi..


Süleyman Kerimov satın alana kadar futbol dünyasında hiç kimsenin adını bile bilmediği FC Anzhi Makhachkala, son 3-4 yıldır yaptığı flaş transferlere rağmen sportif anlamda hiçbir başarı elde edemeyince küçülme kararı aldı. Aslında bugünlerin geleceği baştan belliydi çünkü Anzhi'nin hiçbir zaman sağlıklı bir "transfer aklı" olmadı. Parayı hiçbir surette mantıklı harcamadılar. Chelsea, Manchester City, PSG gibi modellerden gerekli dersi alsalardı, Anzhi'yi en azından son birkaç yılda EL'de yarı finalde, finalde vs. görebilirdik ama olmadı. Nedir? Mesela PSG Zlatan'ı, Pastore'yi, Lavezzi'yi alıyor belki ama bunların sahada maksimum verimi sağlayabilmeleri için Matuidi, Motta gibi oyunculara muhtaç olduğunu da biliyor. "Takım mühendisliği" denen şey de tam olarak bu zaten ve bu konudaki başarı garantisi (ihtimali) çok az teknik direktörde en üst seviyededir. Saymaya kalktığımızda, bir çırpıda 10 tane bile sayılamadığını görebiliyoruz: Mourinho, Lucescu, Benitez, Ancelotti.. Başka? (Not: Bu isimleri "Chelsea'nin de başında olsa, Samsunspor'un da başında olsa, eldeki imkânlarla yapılabileceklerin en iyisini yapma ihtimali" üzerinden seçtim. Bence başka isim de yok.)

Mourinho bu isimlerin en başında geliyor mesela ve ona ayrı bir paragraf açmak gerekiyor. Abramovich'in kendisine tanıdığı açık çeki hoyrat bir şekilde harcarken parayı kimlere harcadığına bakınca, onun farkını net bir şekilde görebiliyoruz. İlk sezona göz atalım: Cech 13, Ferreira 20, Alex 11.5, Tiago 12, Jarosik 12, Carvalho 30, Kezman 7.5, Robben 18, Drogba 38.. Toplam 160 milyon € harcanmış ve bunların 100 milyonu, asıl işi "defans yapmak" olan adamlara verilmiş.

İkinci sezon transferleri: Rajkovic 5, Essien 38, del Horno 12, Lass 4.5, Wright-Phillips 31.5.. Burada da 91 milyonun 60 milyonu defansa.. Uzatmaya gerek yok, Bosingwa, Ivanovic, Ashley Cole, Makelele, Mikel gibi oyuncularla bu fetişizm hep devam etti. Sonraki yıllarda Real Madrid'de Alonso/Khedira ikilisine 60 milyon veren de yine Mourinho idi.

Sözü kısası, 4-2-3-1 oynayan bir takım düşünün, orta saha ve forveti şu şekilde:


Jucilei hariç Türkiye'de herkesin tanıdığı, şöhretli, fazlasıyla yetenekli oyuncular. Şimdi bir de geri dörtlüye bakalım:


Böyle bir şey var mı? O orta sahanın ve forvetin defansı bu olur mu? Mesela Mourinho 2 yıl önce Anzhi'nin başında olsaydı, kuracağı defans hattını ben size yazayım:


Veya buna benzer oyuncular, sonuçta diğer 6 mevkiye hiç dokunmadan önce defansa ve kaleciye 100m harcardı. Aldığı oyuncular da sadece pahalı, büyük, yetenekli vs. değil, aynı zamanda "iş ahlâkı en yüksek seviyedeki" oyuncular oluyor, dikkat ediniz. Önce bir "takım kimyası" oluşturmaya çalışıyor. Scolari öyle mi? Onunla sadece vakit kaybedersiniz, nitekim öyle de oldu. Sonra akıl almaz maaşlarla Hiddink denendi, arada Roberto Carlos arabeskliği falan derken, Kerimov'un hevesi kaçtı gitti. Şimdi futbol tarihinin en büyük kerizliğini yaparak yıllık (vergisiz!) 20m € maaş verdiği Eto'o gibi oyuncuların külfetinden kurtulmaya çalışıyor. Eto'o, Kerimov sayesinde belki de Kamerun'un gayrı safi millî hasılası kadar para kazandı Anzhi'de, helali hoş olsun.

Küçülmeye yeniden dönersek, dün açıklandığı üzere Rus ligindeki rakibi Dinamo Moskova'ya 3 oyuncusunu birden sattı Anzhi. Daha 2 ay önce Zenit'ten 15m bedelle transfer ettiği müthiş ön libero Denisov, geleceğin büyük yıldızı forvet Kokorin ve 30 yaşında olmasına rağmen veteran gibi oynamaya başlayan Zhirkov.. Denisov 15, Zhirkov 11 milyona gitmiş, Kokorin'in bonservis bedeli ise şu saat itibarı ile açıklanmadı.

Eto'o ile 35 milyona Shakhtar'dan alınan Willian'ın gönderilmesine de kesin gözüyle bakılıyor. Zaten Eto'o da orada sıkılmış belli ki, Napoli ve Chelsea'ye adeta yalvarıyor "beni alın" diye..

Bu arada bir parantez de Dinamo Moskova'ya açalım. 2009 yılında VTB Bank'ın %74 hissesini satın almasından sonra transferde atağa geçen kulüp, en ciddi yatırımını bu sene yapmış görünüyor. Tek seferde Anzhi'ye 40 milyonun üzerinde bir parayı verebilmek için, insanın gözünü ciddi anlamda karartmış olması lâzım çünkü. Açıkça ortada ki, Dinamo Moskova CL'de oynamak istiyor. Bunun için izledikleri yol da, Anzhi'ye göre çok daha aklıcı ve sağlıklı bence.

Takımın as kadrosu şu şekilde, ki normal şartlarda Rus Ligi'nde ilk üçün dışında kalmak başarısızlık sayılmalı:


Dinamo'nun hocası, Türk futbolseverlerin yakından tanıdığı Dan Petrescu. Petrescu, 90'lı yıllarda dünya futbolunun en kaliteli 5 sağ bekinden biriydi. "Hücumcu bek" dediğimiz tarife bire bir uyan, sadece ileri çıkıp gol attıran değil, geriden oyun da kurabilen olağanüstü zeki ve teknik bir oyuncuydu. Sovyetler'in çökmesinden sonra çil yavrusu gibi Avrupa'ya dağılan o çok yetenekli Rumen kuşağının en yeteneklilerinden biriydi. Ayrıca 90'ların ilk yarısında neredeyse her yaz Türk basınında adı Fenerbahçe ile birlikte anıldı. Ama hiçbir zaman kendisini çubuklu içinde seyredemedik. Foggia, Genoa derken Sheffield Wednesday ile Ada futboluna adım attı. Orada sergilediği müthiş performans onu Chelsea'ye taşıdı, 96-2000 arası Chelsea'de oynadı. G.Saray, Uefa'yı aldığı sene Chelsea'ye deplasmanda 1-0, rövanşta 5-0 yenilmişti hatırlanacağı gibi. Deplasmandaki maçta Taffarel'in kırmızı kart gördüğü pozisyonda ona çalım atarak ceza sahası dışında elle oynamasına sebep olan isim, sağ kanattan yaptığı bindirmeyle kaleciyle karşı karşıya kalan 33 yaşındaki Petresu idi. Şimdi Urziceni ve Kuban deneyimlerinden sonra Dinamo Moskova'nın başında, hocalık kariyerinin en üst seviyesinde, takımını CL'ye taşımaya çalışıyor.

Yazının ana fikrine gelirsek; Chelsea, City ve PSG gibi örnekler futbolun "parayı bas, başarıyı satın al" formülüne teslim olmaya başladığı gibi bir izlenim yaratmış olsa da, para harcamak futbolda hâlâ başarının garantisi değil. Bunu kanıtlayan proje sayısı kesinlikle daha fazla, çünkü asıl önemli olan paranın "nasıl harcandığı"dır. Zor olan, futbolculardan oluşan bir topluluk değil, bir "takım" inşa edebilmek. Bu da parayla değil, akılla oluyor.

15 Ağustos 2013 Perşembe

Tottenham değirmeninin suyu..


Euro '88'den beri Avrupa ve dünya futbolunu yakından takip eden biriyim, Avrupa'daki 5 büyük ligden 10'ar takımın ilk 11'ini, oyuncularının yaşlarını ezbere sayarım vs. ama 25 senedir futbol konusunda çözemediğim bir şey var. Bir soru cümlesiyle ifade edersem şöyle denebilir: "Arkadaş.. Tottenham transfer bütçesi için bu kadar parayı nereden buluyor?" Sorunun cevabını bilen varsa ve aydınlatırsa gerçekten çok mutlu olacağım.

Tottenham İngiltere'nin büyük kulüplerinden biri değil. Taraftar sayısı olarak diğer takımlara, örneğin bir Arsenal ya da Chelsea'ye üstünlüğü yok. Tarihinde sadece 2 şampiyonluk kazanmış, ki bunlardan sonuncusu 1960/1961 sezonundaydı. Peki nasıl oluyor da son 20 yılda transfere en çok para harcayan kulüplerin başında Tottenham gelebiliyor? Paranın kaynağı nedir, neredendir, bilmiyorum. Rakamlarla konuşursak, 2000 ile 2010 arasındaki 10 transfer sezonunda kulübün harcadığı bonservis parası 515m €. Bu kadar para harcandığı halde elde edilen başarılar: 2007'de bir Lig Kupası finali, 2008'de bir Lig Kupası şampiyonluğu.. 2010'dan itibaren, bu yıl dâhil 4 sezonda ise 177m € bonservis parası ödenmiş. Elde avuçta yine bir şey yok.

Durup dururken bu konuya değinme nedenim ise bugün, Tottenham'ın Toulouse takımından 11m € bedelle Etienne Capoue'yi transfer ettiğini öğrenmiş olmam.. Bu oyuncuyla birlikte kulübün bu yaz harcadığı para da 70m €'yu bulmuş oldu. Ortaya çıkan kadro ise yine tek kelimeyle harika. Her pozisyonda iki kaliteli oyuncunun bulunduğu, EPL'de ilk 4'ü son haftaya kadar zorlayacak taş gibi bir takım hâline geldi Tottenham. Hele bir de akıllıca davranıp Di Maria ile Coentrao'nun içinde olduğu bir paketle Bale'i Real Madrid'e satarlarsa, ortaya çok daha güçlü bir takım çıkacak bence.

Tottenham'ın eldeki oyuncularla muhtemel 11'i şu şekilde:


Yedek 11:


Görüldüğü gibi kaliteli ve tecrübeli bir yedek stoper takviyesi yapılırsa, bu 11 bile EPL'de orta sıralara oynayabilir. Bakalım transfer hovardası kulübün üzerindeki kara bulutlar bu sezon dağılacak mı..

11 Ağustos 2013 Pazar

11.08.2013, Süper Kupa, maç öncesi

Ersun Yanal Eskişehir'in başında, Terim'in G.Saray'ına karşı son 3 maçını berabere bitirdi. Terim'in takımını hücumda bozmayı, pozisyon vermemeyi vs. çok iyi başardı, 3 maçı da seyretmiştim. Dolayısıyla kadro tertibi ve oyun planı anlamında kendisine fazlasıyla güveniyorum. Kadlec'i hepimiz 11'de beklerken stoperde Bekir, sol bekte Hasan Ali'yi oynatması bile "bir şeyler düşündüğünü" gösteriyor. Kadro şu şekilde:

Hücumda:


Öncelikle Amrabat yüzünden Topuz'un fazla çıkabileceğini düşünmüyorum, bu durumda sağ kanat atakları Kuyt ağırlıklı olacak. Sol kanatta ise Sow ikinci forvet gibi içeri girecek ve sol çizgi oyununu Hasan Ali oynayacaktır. Hasan Ali'nin karşısındaki oyuncu Hamit olacağı ve o da fazlasıyla merkezde kalacağı için, Ali'yi Eboue karşılar. İçeri giren Sow'u ise Zan'a bırakır.

Cristian ve Emre ortadan gelişecek ataklarda ileri üçlü ile kısa paslı birçok varyasyon deneyecek. Kanatlardan çok ortayı zorlayacağımızı düşünüyorum. Kuyt, Sow, Webo ve Cristian artık birbirlerinin ne yaptığını, ne yapacağını ezbere biliyor. Yaratıcılık anlamında hiç sıkıntı yaşamayız bence. Önemli olan oyun merkezinin ileride kurulması, topa uzun süre sahip olarak her seferinde rakip yarı alana yerleşmek.. Bunun için, kapılan topları çabuk kaybetmemek gerekiyor. Kuyt, Webo ve Sow bu hususta da oldukça işlevsel olmak zorunda.

Savunmada:


Drogba ile Alves, Sneijder ile Topal eşleşecek. Burak oynamadığı için Bekir defansta serbest adam, ki genel olarak Amrabat için Topuz'un kademesine bakacaktır.

Solumuzdan gelecek ataklar Hamit ile değil Eboue ile olacak. Sow'a Eboue'yi kovalatırsak onun hücumdaki etkinliği yarı yarıya düşer. Bu yüzden Eboue ile Hasan Ali eşleşmeli.. Sow'a "yapabildiğin kadar yardım et" demek gerekir. Bu durumda Hamit merkezde olacak ve Selçuk ile birlikte hücumdaki pas organizasyonlarını yönetecektir.

Onların biz savunmadayken yerleşmesi şöyle:


Zan/Sow, Semih/Webo, Balta/Kuyt, Melo/Cristian eşleşmeleri yüzünden bu 4 oyuncunun, bizim birinci bölgemize hemen hiç gelmeyecekleri kesin. Sağdan Eboue, soldan Amrabat, ortadan Hamit ve Selçuk, önde de Sneijder ve Drogba ile yükleneceklerdir.

Bizim sağımızda Topuz/Amrabat eşleşmesi kritik. Melo, Topal'a göre "biraz daha" daha önde oynayan bir oyuncu, bunu da göz önünde bulunduralım.

Dizilişler homojen görünüyor, büyük avantaj/dezavantaj söz konusu değil. Bu durumda neticeyi ne belirler? Fenerbahçe'nin oyunun merkezini mutlaka "öne taşıyabilmesi" lâzım. HAYATÎ mevzu bu. G.Saray bunu hep bizden daha iyi yapıyor, Drogba yüzünden şu an tarihindeki en iyi durumda hatta. Drogba, "kaleciden gelen 70 metrelik degajı göğsüyle indirip servis edebilen" bir oyuncu, dünyada eşi benzeri çok az. Webo ona göre daha güçsüz ve çelimsiz, bu yüzden ikili mücadeleleri kazanma oranı Drogba'nın yarısı. Bu sayede G.Saray her seferinde rakip yarı alana yerleşmek için zaman bulabiliyor.

Biz ise daha çabuk kaybediyoruz topları, bunun için Webo ve Kuyt'ın rolleri çok ama çok önemli. Topu tutup öne çıkar, oyunun merkezini her seferinde ileri taşıyabilirsek maçı alacağımızı düşünüyorum. Ersun Yanal'a garip bir şekilde güvenim fazla..

Saldır Fener!

En iyi 5 Francis Ford Coppola filmi


1. The Conversation (10)
1974

2. Apocalypse Now (10)
1979

3. The Godfather Part II (10)
1974

4. The Godfather (10)
1972

5. Rumble Fish (8)
1983

Diğer: Bram Stoker's Dracula (8), The Outsiders (8), The Rain People (8), The Godfather Part III (7), Peggy Sue Got Married (7), The Rainmaker (5), The Cotton Club (5), Jack (5).

Görmediklerim: Tetro, Youth Without Youth, Twixt, One from the Heart, Tucker: The Man and His Dream.