29 Kasım 2008 Cumartesi

"Denizli'nin kaybettiği" bir maç

Beşiktaş takımının teknik direktörü Mustafa Denizli, bu ülkede inanılmaz derecede yanlış tanınan ve yanlış okunan bir hoca. Her nasıl olduysa G.Saray'ı Monaco karşısında 10 kişiyle anti-futbolun kitabını yazarak oynatan bir hoca, futbol analizi dediğimiz şeyin esamisinin bile okunmadığı dönemlerde maç sonlarında yaptığı çılgın oyuncu değişiklikleri yüzünden "hücumcu" lâkâbını almış, hâlâ onun ekmeğini yiyor. Tüm kariyerini rakibin ne yapacağını düşünerek geçiren, rakibe önlem almak için binbir cinlik icat eden bir teknik direktör nasıl hücumcu olur? Bugün de maçtan önce yazdığım gibi 5-6 adamına markaj vererek Fener'den nasıl korktuğunu gösterdi. Zan ya da Zapo (pozisyona göre) Guiza ile; Üzülmez, Kâzım ile; Toraman, Uğur ile; Serdar, Carlos ile; Ekrem, Gönül ile; Sivok, Deivid ile; Cisse de Alex ile neredeyse %90 adam adama markaj oynadı. Korkaklığın tanımı nedir diye sorulsa bu maçın kasedini seyrettiririm.

Fener'in, ne yaptığını bilmez hocası ise A.Gücü'ne karşı bile çıkarmadığı kadar cesur bir kadro çıkardı maça. Sezon başından beri denediği herhalde 10. farklı diziliş ve taktiktir bu. Deneme-yanılma denen olayın artık bokunu çıkardı Aragones. Deniyor, yanılıyor, tutturuyor, sonra yine yanılıyor vs. ama yaşadığı hadiselerden zerre ders çıkarmıyor. Fener'in ruhsuzluğunun cisimleşmiş hâli olan Alex'e nasıl 60 dakika tahammül etti hoca, bu başka bir soru.

Tartışmalı pozisyon her derbide olduğu gibi bu maçta da çoktu. Daha maçın ilk 5 dakikasında kontra çıkışları kasıtlı bir şekilde kesen 2 sarı kartı gösteremedi Beşiktaş'a Bünyamin Gezer. Sonra faul olmayan bir pozisyonda Üzülmez isimli, ahlâk konusunda ciddi problemleri olan bir oyuncu lehine faul verdi ve o pozisyondan Beşiktaş'ın golü geldi. Ha, Fener o golü yemeyecek, o ayrı konu. Sonra Cisse'ye çıkardığı ilk sarı kart inanılmaz derecede saçma. Ayrıca Lugano'ya göstermediği net bir sarı kart var. Cisse'nin ikinci sarı kartı ise haklı. Ama nasıl Fener o golü yemeyecek diyorsak, Cisse gibi Ş. Ligi finali görmüş bir adam aynı pozisyonda 2 sarı kartlık o hoyrat müdehaleleri de yapmayacak. Fatura hakemden önce Cisse'ye çıkarılmalı bana göre. Ayrıca Toraman ilk dakikada o kasti "kontratak kesme" faulünden sonra sarı kart görse maçı nasıl bitirirdi, o da başka mesele.

Neticede Fener için bu galibiyet, ölümü geciktirdiği için önemli. Ama bu yönetim anlayışı, bu kifayetsizlikte bir hoca ve başta Alex olmak üzere ruhsuz bu kadar oyuncusuyla sezonu hayırlı bir şekilde bitirmesi pek mümkün görünmüyor, hep söylediğim gibi.

Beşiktaş ise Denizli'den bir şeyler bekliyorsa yazık. Denizli ancak çok şanslı olursa başarılı olabilen, olmamak için de 80'lerin futbol kafasıyla her şeyi yapan bir hoca. Türkiye'nin en zayıf teknik direktörlerinden biri. Bana "sen kimsin ki Denizli'ye sallıyorsun" deniyorsa, Denizli'nin yönettiği takımlardaki maçlarını, yorumcuyken yaptığı yorumları oturup beraber seyredelim. Hak vermeyecek bir aklı başında insan herhalde olmaz.

Fenerbahçe (4-1-4-1): Volkan 8 - Gökhan 7, Lugano 7, Edu 7, Carlos 8 - Selçuk 9 - Kâzım 6, Deivid 6 (83' Ali 6), Alex 5 (60' Josico 6), Uğur 6 (69' Vederson 6) - Guiza 8

Beşiktaş (4-4-1-1): Rüştü 6 - Toraman 7, Gökhan 5, Zapo 6 (71' Holosko 6), Üzülmez 6 - Serdar 6, Sivok 8, Cisse 5, Ekrem 7 (84' Uğur 6) - Delgado 8 - Nobre 7 (74' Bobo 6)

Her şeye gebe bir maç

Kadrolar şu anda belli oldu ve Beşiktaş herkesin beklediğinin çok dışında bir 11 ile başlıyor. Rüştü - Gökhan, Zapo, Toraman - Ekrem, Cisse, Sivok, Üzülmez - Serdar, Delgado - Nobre şeklinde bir kadro var. Denizli her zamanki büyük maç cinliklerinden birini yapmış. Muhtemelen Carlos'un kanadına hem Ekrem hem de Serdar Özkan ile saldıracak. Zamanında bir Beşiktaş maçında da sol bek Ali Akdeniz'i sağ açık oynatmış ve iyi neticeler almıştı, maçı kaybetmesine rağmen. Yine sağ bek Ali Güneş'i sağ açık oynatıp G.Saray'ı yenerek şampiyonluğu aldığını da herkes hatırlıyor. Burada Cisse ve Sivok ile orta sahayı rakibine bırakmamayı da istemiş Denizli, her zaman olduğu gibi rakibini düşünerek hareket ediyor. Beşiktaş'ın en büyük kozları Nobre'nin kazandırdığı duran toplardan Delgado'nun ortaları ile Serdar Özkan'ın Roberto Carlos kanadından yapacağı koşular. Ama eğer iki stoperini Alex ve Guiza'ya, Ekrem'i Uğur'a, Üzülmez'i Kâzım'a, Sivok'u Deivid'e adam adama verirse Beşiktaş top falan oynayamaz. Bakalım ne olacak.

Fenerbahçe'de ise inanılmaz bir sürpriz var ve 4-1-4-1 şablonunda forvet arkasında Deivid ve Alex birlikte oynayacak. Selçuk tek başına ortada kalmış. Kâzım ve Uğur'a, Gökhan ve Carlos'un yapacağı yardımlar çok önemli çünkü Beşiktaş'ın kanatlarında Ekrem'e yardımcı bir Serdar var ama Üzülmez'e kim yanaşarak yardım edecek? Bu bir muamma. Gökhan Gönül hakkında da Denizli mutlaka bir şeyler düşünmüştür ama bunu maç başlayınca göreceğiz. Ben Fener'in bu kadar riskli bir kadroya rağmen kaybetmeyeceğini düşünüyorum. Son iki maçta ruhsuzluğu tavan yapan Alex'in bu maçta bir patlama yapması lâzım.

Maç başlayınca ne olacağını göreceğiz.

24 Kasım 2008 Pazartesi

Ligde 12. haftanın görünümü

Sezonun en kısır haftasında tam beş maç 0-0 bitti. Lider Trabzon ve takipçilerden Sivas'ın mücadelesi en güzel iki maçtan biriydi. Diğeri 4-3 bitti ama devlerin kapışması da heyecan ve tansiyon açısından çok üst düzeydeydi. Sivaslı forvetlerin düşük formu olmasa bir galibiyet bile çıkarabilirdi. Trabzon'da ise Ersun Yanal ile Serkan Balcı'nın maç ertesindeki demeçlerini anlayamadım. İlk yarıda çok net fırsatları harcadıklarını belirtmişler, onlar gol olsaymış kazanabilirlermiş. Trabzon'un karambollerden yarattığı bir-iki pozisyon dışında net bir şans yakaladığını ben görmedim. Zaten bu kadar yaratıcılıktan uzak ve güdük bir futbolla iyi kapanan rakipleri açmaları da çok zor.

Beşiktaş, fena oynamadığı maçta Eskişehir'i geçmeyi başardı ve çok çok önemli bir 3 puan aldı. 3'lü savunma ve defansif görev yapan kanatlarla Cisse takımın defans yükünü çekiyor. Nobre ise bu sistemin vazgeçilmez oyuncusu. Yine de Mustafa Denizli'ye hiç güvenmiyorum. Fener Stadı'na kendince bir takım cinliklerle çıkacaktır. Neticeyi göreceğiz.

Ankaraspor, G.Saray karşısında sağlam bir duruş sergileyerek 1 puan almayı başardı. Takımın defansı oturmuş durumda; Hertha Berlin altyapısından alınan sol bek (18 yaşındaki) Erol Demirkol umut veren bir oyuncu. Erhan ve Batak ile Muhammet Hanifi de sağlam oyuncular. Theo Weeks ile Adem gayet iyi orta saha oyuncuları. Aykut Hoca bunların kenarlarında Bilal ve Özer'i, ileride de Çakır ile De Nigris'i oturtabilirse Anadolu'nun en kaliteli takımlarından biri olabilirler. Ama eveleyip geveledikleri paslara tamam da, biraz da hızlı çıkışlarla 2-3 pasta gol atabilmenin çalışmalarını yapmak lâzım. Yoksa birkaç sezon önceki o 17 beraberlikli bir sezon bizi bekliyor. Bu hafta A.Gücü maçı da büyük olasılıkla berabere bitecek bence.

G.Saray'da ise Skibbe ha gönderildi, ha gönderilecek. Yeni hoca konusunda arayışların sürdüğü, Skibbe'yi tutanın oyuncular olduğu söyleniyor. Ama bir süre sonra onlar da tutamayacaktır çünkü Skibbe saçmalama konusunda bitmek bilmeyen bir çaba içinde. Allah sonunu hayretsin.

Fenerbahçe, A.Gücü deplasmanında 1 puanın iyi olduğunu düşünen bir Dede tarafından yönetiliyor, çıldırmamak mümkün değil. Yarınki Porto maçını bekliyoruz, oyuncular yine o maçta kendilerini Avrupa'ya gösterebilmek için bir taraflarını yırtacak. Bakalım yetecek mi...

Denizli-Bursa maçı belki de Avrupa'da haftanın birkaç flaş mücadelesinden biriydi. Buna mukabil Konya-Kayseri ve Antalya-Kocaeli maçları temposuz ve golsüz geçti. Ligde herkesin anlamsız bir defans hastalığına tutulduğu bir dönem başlamış olabilir. Beraberlik ve golsüzlüklerin önümüzdeki maçlarda artmasını bekliyorum.

23 Kasım 2008 Pazar

Trabzon'da güzel mücadele

Yağmurun iyice ağırlaştırdığı sahada Trabzonlu ve Sivaslı oyuncular müthiş bir mücadele örneği koydu ortaya. Hatta Fener ve G.Saray'ın oynadığı iki maçın toplamı kadardı diyebiliriz. Belki golsüz bitti ama heyecan ve tansiyon oldukça yüksekti. Trabzon'un ne kadar "kazma" ve yaratıcılıktan uzak bir takım olduğunu hep yazıyorum. Bu maçta da güzel bir şekilde kapanan rakibine karşı net hiçbir pozisyon bulamadı. Daha sezon başı yorumunda, Yattara'nın muadili olan bir sol kanat oyuncusunun kadroda eksik olduğunu yazmıştım, takipçiler hatırlar. Şimdi herkes buna vurgu yapmaya başladı. Hatta ben isim de verdim ve şimdi tekrarlıyorum: İbrahim Akın. İstanbul'un gece yaşamından ve pırıltısından uzakta sadece futbola konsantre olursa millî takımı bile görebilecek bir yetenek Akın. İnşallah bu transfer gerçekleşir. Ayrıca takıma bir de "beyni" olan bir orta saha oyuncusu lâzım. Yoksa Trabzon ligi ilk ikide, hatta üçte bitiremez bence.

Sivas ise defans ve disiplini ile övgüyü hak etmesine rağmen kontrataklarda beklenenin çok altında kaldı. Balili ve Mehmet Yıldız çok formsuz şu aralar, onların toparlanması şart. Sezon başında Romanya'nın Cluj takımından gelen Brezilyalı stoper Bilica ise bence ligin en müthiş savunmacılarından biri ve bu maçın da en iyisiydi. Bu oyuncunun dikkatle izlenmesini tavsiye ederim. Sonuçta Sivas lig için benim gizli favorim olmayı sürdürüyor. Evindeki her maçı alsın, büyüklere hiçbir maçta yenilmesin, bu sene inanılmaz şeyler yapabilirler. Onları hayranlıkla seyretmeye devam ediyorum.

Antrenörü olmak isteyeceğiniz takımlar






Sevilla'da tatsız gece

Dün Inter maçından sonra Sevilla'ya bağlandım ve 1 haftadır merakla beklediğim Sevilla-Valencia maçını seyretmeye başladım. Ama malesef dağ fare doğurdu. Birbirlerinin oynamasına izin vermeyen, beraberliğe sanki razı olan iki takım 1'er puanı paylaştı. Maç boyunca Sevilla sanki daha baskılı gibi gözüktü ama aldatıcı bir görüntüydü bu. Zira istatistiklere baktığımızda hemen hemen tüm sayılarda eşitliğe yakın bir denge var. Bu tip takımlar birbirleriyle oynadığında futbollarındaki o "bozucu" taraf fazlasıyla ön plana çıkıyor. O kadar alan daraltıldı ki mesela dün, aslında pasa yatkın takımlar sahada olmasına rağmen doğru düzgün bir paslaşma bile göremedik. Bu tip takımların maçlarında duran toptan, bireysel hatadan, şans eseri vb. bir gol bütün kilidi açıyor ve ondan sonra goller yağmur gibi geliyor. Ama işte o ilk gol gelmezse de maç kilitlenip kalıyor. Dün bunu yaşadık. Bugünün zevkle geçmesini beklediğim Trabzon-Sivas ve Hamburg-Bremen maçlarında aynı şey olmaz umarım.

Sevilla (4-4-2): Palop - Mosquera, Squillaci, Prieto, Navarro - Navas, Duscher (46' Maresca), Romaric (84' Renato), Adriano (74' Capel) - Kanoute, Fabiano

Valencia (4-1-4-1): Renan - Miguel, Albiol, Alexis, Moretti (78' Maduro) - Marchena - Joaquin (89' Pablo), Baraja, Fernandes (76' Edu), Mata - David Villa

Fener ve G.Saray taraftarının hâli

Bayern ezip geçti

Bayern Münih, başlarında 1-0 geri düştüğü maçta Cottbus'u adeta sahadan sildi (aşağıdaki rakamlara bakınca, buna "tecavüz" de diyebiliriz). Çağdaş Atan'ın da forma giydiği rakibi karşısında kendi sahasında akıl almaz bir baskı kuran Bayern; Ribery, Demichelis, Klose ve Toni'nin golleriyle 4-1 kazanmayı başardı. Açık ara en iyi kadroya sahip olduğu Bundesliga'da sinsi bir şekilde zirveye doğru ilerliyorlar, biz de onlardan tiksinmeye devam ediyoruz...

Şut: 35 - 8
İsabetli şut: 14 -4
Topa hakimiyet: %67 - %33
Kurtarış: 0 - 8
Korner: 9 - 1
İsabetli pas: 536 - 230

İstatistik düşmanı bir oyun #2

Chelsea (4-1-4-1): Cech - Bosingwa, Terry, Ivanovic, A.Cole - Mikel - J.Cole (82' Ballack), Deco, Lampard, Malouda (72' Kalou) - Anelka

Newcastle (4-4-2): Given - Beye, Bassong, Coloccini, Jose Enrique - Jonas (77' N'Zogbia), Butt, Guthrie, Duff - Owen, Martins (61' Ameobi)

Şut: 33 - 2
İsabetli şut: 9 - 0
Topa hakimiyet: %70 - %30
Kurtarış: 0 - 5
Korner: 8 - 1
İsabetli pas: 482 - 154

İstatistik düşmanı bir oyun #1

Futbolda istatistiğin hiç yerinin olmadığını hepimiz biliyoruz. Yine de istatistikle her oyun daha güzel. Bu akşam İtalya'da oynanan Fiorentina-Udinese maçını seyretmedim. Mor menekşelerin 4-2 kazandığı maçta ev sahibinin bariz bir üstünlüğünün olduğu düşünülebilir. Açıkçası ben öyle düşündüm. Ama maçın sayılarına bir bakın:

Şut: 21 - 25
İsabetli şut: 11 -11
Topa hakimiyet: %44 - %56
Kurtarış: 6-1
Korner: 3 - 10
İsabetli pas: 233 - 309

Neticede misafir takım Udinese'nin, isabetli şut dışında tüm istatistiklerde net bir şekilde üstün olduğunu görüyoruz ama senin kalecin 1, rakip kaleci 6 kurtarış yaptığında, maç nasıl seyrederse seyretsin netice kaçınılmaz oluyor. Kaleciler yer değiştirse acaba ne olurdu...