2 Ekim 2010 Cumartesi

Fenerbahçe - G.Birliği

Önce G.Birliği'nden başlamak lâzım bence. Geçen seneki o Pektemekli, Kaheli, Harbuzili, Burhan Eşerli taş gibi takıma ne oldu? İstanbul'a deplasmana geldiğinde ev sahibi büyükleri bile diriliği, mücadeleciliği ve temposuyla ürküten o takım gitmiş, yerine tekme atmaktan ve 10 kişiyle savunma yapmaktan başka bir şey düşünmeyen kazmalar ordusu bir topluluk gelmiş. Kahe'nin, Burhan'ın, İlhan'ın ve Pektemek'in yerine oynatılan oyuncuların hiçbiri bu isimlerden daha iyi değil. Bu ve sürekli tekme atan zavallı görüntüleri yetmiyormuş gibi bir de Alex'in müdahalesinin olmadığı ve hakemin faul verdiği pozisyonda Aydınus'a "ayağımı kırıyo!!!" diye bağıran Murat Kalkan gibi şahsiyet yoksunu futbolcuları görmek, geçen yıl Doll ile birlikte herkesin sempatisini kazanan bu takıma hiç yakışmıyor.

Fenerbahçe'de ise Aykut Kocaman kendi kafasında ideal bir onbiri nihayet bulmuş görünüyor. Burada Dia'nın sol açıkta olduğu, sağ açığın bulunmadığı ve sağ kanat ataklarının Gökhan üzerinden yapıldığı enteresan bir saha dizilişi görüyoruz. Kasımpaşa gibi tamamen futbol oynamaya çalışan ve oyunu çirkinleştirmeyen bir takımdan sonra, oyunu çirkinleştirmek için her şeyi yapıp onbir kişiyle savunmada duran sert bir takıma karşı da galip gelip üstün oynamak önemli bir hadise. Önce bunu belirtmek istiyorum.

Tek tek baktığımızda takımın an itibarıyla en önemli oyuncusunun (Emre ile birlikte) Niang olduğunu açık şekilde görebiliyoruz. Sahada neredeyse yapmadığı hiçbir şey olmayan bu yok edici adam, yıllardır sol açık oynadığı gerçeğini tekzip edercesine inanılmaz bir nokta santrfor performansı gösteriyor. Bu roldeki bir oyuncudan beklenen "her şeyi" yapamıyor belki ama yaptıkları, bu kalitesiz lig için fazlasıyla yeterli. Avrupa kupalarında Alex-Niang ile oynasan ne olur, orası ise tartışmalı.

Bu akşam Orhan Şam'ın yakın ve sert markajında bunalan ama sağ kanada geçtikten sonra bulduğu geniş alanlarda etkinliğini yeniden ortaya koyan Dia ise yavaş yavaş ısınıyor takıma. Yalnız ilk yarıda gerçekleşen bu kanat değişimi esnasında sola geçen Topuz'un, 40. dakika civarında elini kolunu sallayarak bindirme yapan Orhan'ı kovalamaması Kocaman'ın dikkat etmesi gereken bir mesele. Topuz zaten sağ kanat oyuncusu bile değilken onu bir de sol çizgide görevlendirmek tam bir saçmalık. Orada hücum anlamında bir üretkenlik ortaya koyması mümkün değil ama yerini yadırgadığı için savunma özelliklerini de gösteremiyor.

Fenerbahçe takımının iştahı, iki farkı yakalayana kadar gayet iyiydi, bu önemli. Ondan sonra oyunu rölantiye alması ise gayet normal ve kaçınılmaz bir olay ve zaten bilinçli olarak yaptıkları bir şey bu. Hatta geçtiğimiz yıllarda oyunu devamlı kontrol etmeye çalışan ve her maç topa rakibinden daha fazla sahip olan Fenerbahçe'nin, skor avantajını elde ettikten sonra topu bile rakibe bırakıp sinsi şekilde kontra atak aradığına çok kez şahit olacağız. Bu konuda Dia gibi inanılmaz bir silah ve Alex gibi bir pas ustasına sahip olduğunu düşünürsek, çok da mantıksız değil. Mamafih düşünce ayrı, uygulama ayrı bir olay.

İkinci yarıda ise Selçuk'un sakatlanıp oyundan çıkmasıyla birlikte iki yıldır hayal ettiğimiz bir şeyi görme fırsatına kavuştuk: Savunmanın önündeki ikili olarak Topuz-Emre ikilisi.. Topuz'un oyun bilgisi zayıf, oyun zekâsı düşük vs. ama fizik gücü, ikili mücadelelerdeki üstünlüğü gibi hasletlerini de kimse inkâr edemez. Performansına gelince, vasatı aştığını söyleyemeyiz; önemli ikili mücadeleler, kilit paslar vs. görmedik. Ama bence orada denenmeye mutlaka devam edilmeli. Sağda Dia, solda Andre Santos (!), ortada ise Topuz-Emre ikilisinden müteşekkil bir dörtlü gördük ikinci yarının başında bu vesileyle. Aslında Kâzım'ı da alabilirdi oyuna ama sanırım bir sol kanat oyuncusu sokarak Dia'yı sağa atmak istedi Kocaman.

Emre'ye ise artık her Fenerbahçe maçında ayrı bir paragraf açmak elzem oldu. Her türlü hareketiyle ülkenin en antipatik futbolcularından biri olan ve hiç sevmediğimiz bu isim, sahadaki duruşu, liderliği, takımı ateşlemesi, azmi, enerjisi, mücadelesi, oyun zekâsı vs. ile hakikî futbolseverleri resmen "büyüleyecek" bir performans sergiliyor. Saygı duymamak gerçekten de mümkün değil. Fenerbahçe açısından sezon boyunca yaşanacak en büyük felaket, Emre'nin uzun süreli olarak sakatlanması olabilir. Gökhan'ın bile, onu kısmen aratmayacak bir yedeği var artık ama Emre sadece Fener'de değil, Türkiye'de alternatifsiz bir oyuncu. Ülkenin şu anda açık ara en iyi oyuncusu. İkamesi olan tek bir isim bile yok.

Bu arada üçüncü golde Niang'ın uzun pası; Gökhan'ın deparı, kontrolü ve asist pası tek kelimeyle muhteşemdi. Gökay gibi son derece yetenekli bir genci bir lig maçında (kısa süre de olsa) seyretmenin keyfini ise tarif etmenin imkânı yok.

Neticede Fenerbahçe skor avantajını erken sağladığı zor olmayan bir maç oynadı. Bence takımın görüntüsü hâlâ güven vermiyor ve istikrarsız bir hüviyette ama bu haftanın da 3 puanla atlatılması, sadece bu hafta özelinde güzel bir olay.

26 Eylül 2010 Pazar

1975'in en iyi filmleri


1. Im Lauf Der Zeit (10)
Wim Wenders

2. Barry Lyndon (10)
Stanley Kubrick

3. Professione: Reporter / The Passenger (10)
Michelangelo Antonioni

4. Jaws (10)
Steven Spielberg

5. Monty Python and the Holy Grail (10)
Terry Gilliam

Diğer: Zerkalo (9), One Flew Over the Cuckoo's Nest (9), Dog Day Afternoon (9), Dersu Uzala (9), Three Days of the Condor (8), The Rocky Horror Picture Show (8), Salò, or the 120 Days of Sodom (8),The French Connection II (7), Hababam Sınıfı (7), The Return of the Pink Panther (6), Rollerball (6)

Görmediklerim: The Travelling Players, Nashville, Deep Red, Tommy, Picnic at Hanging Rock, Love and Death, The Eiger Sanction, Mandingo, The Day of the Locust, They Came from Within, Hard Times, Night Moves, The Killer Elite, The Story of Adele H, Pleasure Party, The Fortune, Maîtresse, The Great Waldo Pepper, The Sunshine Boys, Lisztomania, The Hindenburg, Jeanne Dielman - The Lost Honor of Katharina Bloom, Fox and His Friends, Ziemia Obiecana, 23 Quai du Commerce, 1080 Bruxelles, Shampoo, Dirty Hands